Serdar Gündoğ / T24.COM.TR
Peşin peşin söyleyeyim, başlığa bakıp çok akılcı bir analiz bekleyenleri hayal kırıklığına uğratabilecek bir yazıyı okuyor olabilirsiniz.
Dün bir sohbet sırasında sevdiğimiz, hatırı sayılır bir dostumuz, “Bu ülkenin iktidar değil muhalefet sorunu var” dediğinde, bu alışıldık söylemdeki kabullenişe itiraz ettim.
Evet, muhalefet sorununu yadsıyacak değilim ancak toplumsal alanın her noktasında iç güdülerimizi harekete geçiren eylemselliği karşısında iktidarı bu kadar masum görmeyi ve göstermeyi anlayamıyorum.
Pragmatizmin arşa değdiği, Makyavelizm’in geçer akçe olarak sunulduğu bir çıkmaza giren toplum katarı daha ne kadar raydan çıkabilir ki, iktidarın avansı bu kadar daha devam edebiliyor olsun?
Bence günlük konforunuzla, bu gidişat arasında memnun mesut bir çizgiyi koruyabildiğinizi düşünmek gibi bir yanılgı içerisindeyseniz, muhalefet sorununun en önemli paydaşlarından biri siz oluyor olabilirsiniz…
Mutlaka izlemişsinizdir, üzerimdeki etkisini sevdiğim filmlerden biridir; Akıl Oyunları…
Orijinal adıyla; A Beautiful Mind
Birkaç ay önce tekrar izlediğimde, bende bıraktığı duyguları yazmam gerektiğini düşündüm.
Ancak filmi her hafta bir başka konuyla ilişkilendirmeye başladım kendi dünyamda ve açıkçası filmin bana ne çok şey çağrıştırdığına ben de şaşırıyordum artık.
İlk izlediğim zaman eşsiz bir kadın gördüm ekranda. Ve bu eşsiz kadının sevgisi hiç olmayacak bir şeyi başarıyordu…
Çok sıradan gibi duran bir bilim insanını olduğundan çok daha ayrıcalıklı biri haline getiren bir aşkın hikâyesi de diyebilirim “A Beatiful Mind” için.
Hepimizin vardır, bıkmadan defalarca izlediği filmler, işte, Akıl Oyunları da benim defalarca izlediğimde yine ilgimi çeken başka şeyler bulabildiğim filmlerden.
Hangi filmleri tekrar tekrar izliyorsunuz diye sorarsanız, buna Ada ve Doğaç Su, bir çırpıda cevap vermekten mutlu olacaklardır, benimle evin içinde anneleriyle birlikte dalga geçmeyi pek sevdikleri bir ritüel haline geldi, sıkça aynı filmleri izliyor olmam…
Akıl Oyunları’nın CHP ile ilgisine gelince, filmdeki bir sahne Cumhuriyet Halk Partisi’nin muhalefet etme beceresini güçlendirebilecek ve hatta iktidara taşıyabilecek çok önemli bir teoriyi ortaya koyuyor.
Yöneticilerinin uzun yıllardır bireysel hallerine karşın ısrarla bekledikleri toplumsal sonuçlar umalım vaadi yerine, solun evrensel sinir uçlarını yeniden hatırlayıp; dürüstçe halkın gönlünde yeniden taht kurulabileceği bir çıkarımı elde edebilecekleri bu film, değişim yerine özlenen bir öz-dönüşümü gerçekleştirebilir CHP’de.
Nobel ödüllü ünlü matematikçi John Nash‘in hayatını anlatan filmde, modern ekonominin babası Adam Smith‘in bir teorisi tartışma konusu olur.
Smith‘e göre: “İyi sonuç almak için, gruptaki herkes kendi için en iyi olanı yapmalıdır.”
Kapitalizmin ana esası olan bu teori, bireyleri, sürekli büyük ganimetin onları beklediğini güdüler her gün.
Fakat Nash, bu büyük üstatla aynı fikirde değildir.
Filmde hangi konu ve olay üzerine bilim insanın bu kanıya vardığını yazıyı sulandırmamak için yazmıyorum, merak edenler bir barda geçen bu son derece ilgi çekici sahneyi izlemek için filmi izleyebilirler.
John Nash, karşı görüsünü şöyle ifade eder: “En iyi sonucu almak için gruptaki herkes hem kendi hem de ekip (toplum) için en iyi olanı yapmalıdır.”
Benim gibi politik-romantik bir insan için hayal kurmakta üstüne yok diyebilirsiniz, fakat CHP’de değişim bekleyenleri bireylerden daha çok örgüt iradesinin öne çıktığı yeni bir anlayış dönüşümü karşılayacak fikrine kapılmış haldeyim epeydir.
Kongre takviminin izlerini sürdüğümde de sanki John Nash’in teorisi pratiğe dönüyor gibi; CHP örgütlerinde, bireyler için en iyi olan değil parti ve ülke için en iyi olanın ne olacağı sorusuna yanıt arandığını görüyorum.
Siz ne dersiniz? Bu dönüşüm, dostumuzun şikayetçi olduğu muhalefet sorununa ilaç olabilir mi?
Eyvallah.