Muğla Barosu Çocuk Hakları Komisyonu, Bodrum’da BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 35. yılı için açıklama yaptı. Açıklamaya 4 yaşındaki Begüm ve 12 yaşından beri yalnız yaşadığı belirtilen bir kız çocuğunun annesi de katılarak destek çağrısında bulundu.
Muğla’nın Bodrum ilçesinde, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin kabul edilişinin 35. yılı kapsamında Muğla Barosu avukatları basın açıklaması yaptı. Açıklamaya, avukat dedesi Vahit Çevik ile birlikte katılan 4 yaşındaki Begüm Okuç, başında “Dünya Çocuk Hakları Günü” yazılı başlığıyla dikkat çekti. Açıklamanın ardından ise bir anne, 12 yaşından beri yalnız yaşamak zorunda bırakılan kızı için Bodrumlu avukatlardan destek istedi.
Muğla Barosu Çocuk Hakları Komisyonu adına açıklamayı Avukat Rabia Yavuzarslan yaptı.
Çocuklar Hâlâ Çocuk Olamıyor
Avukat Rabia Yavuzarslan, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin yürürlüğe girmesinin üzerinden 35 yıl geçmesine rağmen milyonlarca çocuğun hâlâ haklarına ulaşamadığını vurgulayarak şunları söyledi:
“Oysa, aradan geçen 35 yıla rağmen, milyonlarca çocuk hâlâ haklarına ulaşamıyor. Savaşların, yoksulluğun, iklim krizinin, zorla çalıştırılmanın ve erken yaşta zorla evliliklerin gölgesinde nice çocuk hâlâ ‘çocuk’ olamıyor.”
Yavuzarslan, ekonomik kriz, çocuk yaşta işçilik, eğitimden kopuş, göçmen çocukların yaşadığı ayrımcılık ve sosyal hizmetlerdeki eksikliklerin çocukların iyi olma halini doğrudan tehdit ettiğini belirtti.
Bu Ülkede Hiçbir Çocuk Kayıp Sayılamaz
Açıklamada, özellikle kayıp çocuk dosyalarına vurgu yapılarak, devletin yükümlülüklerini eksiksiz yerine getirmesi gerektiği ifade edildi:
“Bu ülkede hiçbir çocuk ‘kayıp’ sayılamaz, eğer kayboluyorsa devlet yükümlülüğünü yerine getirmiyordur, her bir çocuğun nerede olduğu, güvende olup olmadığı devletin ve toplumun ortak sorumluluğudur. Kayıp çocukların önemli bir kısmı, çocuk işçiliği, insan ticareti, cinsel istismar, erken ve zorla evliliklerde ve suç örgütleri tarafından suç işlemek üzere kullanılmaktadır. Bu nedenle, kayıp çocuk dosyalarını ciddiye alın, bürokratik engelleri kaldırın, ‘nasıl olsa geri gelir’ anlayışını terk edin, risk temelli, hızlı, şeffaf ve etkin prosedürleri hayata geçirin.”
Yavuzarslan, çocuk işçiliğiyle mücadelede denetimlerin yetersiz olduğuna işaret ederek, geçtiğimiz haftalarda Kocaeli Dilovası’nda 16 ve 17 yaşındaki iki çocuğun işçi olarak çalıştırıldıkları işyerindeki yangında hayatlarını kaybetmelerini “toplumsal utanç” olarak nitelendirdi.
Kızım 12 Yaşından Beri Yalnız Yaşıyor
Basın açıklamasının ardından 58 yaşındaki F.Ç. isimli bir anne, Muğla Barosu avukatlarının yanına gelerek 12 yaşından beri yalnız yaşamak zorunda bırakılan kızı için yardım istedi.
Anne F.Ç., eşinden boşandıktan sonra çocuğunun kendisinden uzaklaştırıldığını belirterek şunları söyledi:
“Şu anda 16 yaşında olan kızım 12 yaşından beri benden uzaklaştırıldı. 4 yıldır yalnız yaşıyor. Ne yaptıysam savcı ve hâkimleri ikna edemedim, bana destek olun. Çocuğumun başına her gün bir şey gelecek korkusuyla yaşamaktan bıktım, tükendim. Çocuğum kaybolduktan sonra mı çare aranacak?”
Anne, yaşadıklarının ardından Bodrumlu avukatlardan hukuki destek talep etti.
Baro Açıklamasının Tam Metni
20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü Basın Açıklaması
Bugün, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü.
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin kabul edilişinin 35. yılında, Türkiye’nin de taraf olduğu bu temel insan hakları belgesi, devlete yalnızca çocukları koruma ve destekleme yükümlülüğü değil, aynı zamanda her çocuğun “iyi olma hâlini” (fiziksel, zihinsel, duygusal ve sosyal gelişimini) koşulsuz biçimde güvence altına alma sorumluluğu yüklemektedir.
Çocuk hakları, günübirlik siyasi tercihlerle esnetilebilecek bir alan değil, evrensel hukukun, devletin bağlayıcı yükümlülüklerinin ve insan onurunun dokunulmaz bir parçasıdır.
Oysa, aradan geçen 35 yıla rağmen, milyonlarca çocuk hâlâ haklarına ulaşamıyor. Savaşların, yoksulluğun, iklim krizinin, zorla çalıştırılmanın ve erken yaşta zorla evliliklerin gölgesinde, nice çocuk hâlâ “çocuk” olamıyor.
Eğitim hakkı elinden alınan, ailelerinden koparılan, istismara, şiddete ve ayrımcılığa maruz kalan her çocuk, yalnız kendi hayatından değil, hepimizin insanlığından bir parçayı alıp götürüyor. Bu yaralar sadece çocukların değil, insanlığın ortak vicdanında kapanmayan izler bırakıyor.
Ekonomik koşulların ağırlaşması, eğitimden kopuş, çocuk yaşta işçiliğin yaygınlaşması, göçmen çocukların maruz kaldığı ayrımcılık ve sosyal hizmetlerdeki ciddi kapasite sorunları, çocukların güvenli, sağlıklı ve desteklendikleri bir yaşam sürme haklarını zayıflatmakta, iyi olma hallerini doğrudan tehdit etmekte ve toplumsal eşitsizlikleri derinleştirmektedir.
Geçtiğimiz haftalarda Kocaeli Dilovası’nda 16 ve 17 yaşında birer işçi olarak çalıştırılan çocukların yaşamını yitirdiği yangın, çocuk işçiliği ile mücadelenin ve iş güvenliği denetimlerinin ne denli yetersiz olduğunu bir kez daha trajik biçimde ortaya koymuştur.
Bir çocuğun emeğiyle değil, hayalleriyle büyümesi gereken bir ülkede, hâlâ çocukların çalışırken hayatını kaybetmesi yalnızca bir ihmal değil, hepimiz adına derin bir toplumsal yara ve kabul edilmez bir utançtır.
Öte yandan, çocukların yetişkinler gibi cezalandırılabilmesinin tartışıldığı bir dönemde, onların yetişkin ceza infaz rejimine dâhil edilmesi, “çocukluk” statüsünün hukuki koruma alanını daraltacak ve ulusal hukukta çocuk kavramının işlevsizleşmesine yol açacaktır. Bu tür bir yaklaşım, erken yaşta zorla evlilik, çalıştırılarak emeği sömürülen çocuklar ve benzeri istismar biçimlerinin meşruiyet zeminini güçlendirecektir.
Ayrıca sosyal destek mekanizmalarının zayıflatılması, BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşme’nin 37 ve 40. maddeleri ile Avrupa Konseyi Çocuk Dostu Adalet İlkeleri’nin gerektirdiği “yaşa özgü prosedürel güvenceler”, “çocukluğu koruma yükümlülüğü” ve “yeniden entegrasyon odaklı yaklaşım” ile açık bir biçimde çelişmektedir.
Çocukları suçtan korumak yerine onları doğrudan “fail” konumuna yerleştiren bu yaklaşım, özellikle kırılgan çocukları sistemin dışına itmekte, onları “desteklemek ve güçlendirmek” yerine “cezalandırmayı” merkezileştirmektedir. Oysa, çocuğun adalet sistemine dâhil olduğu her aşamada, çocuğun yaşı, gelişimsel kapasitesi ve psikososyal ihtiyaçlarına uygun, onarıcı adalet ve yeniden entegrasyonu esas alan mekanizmaların işletilmesi uluslararası bir yükümlülüktür.
Bilimsel veriler çok nettir:
Çocuklara yönelik sosyal destek ve koruyucu mekanizmalar güçlendiğinde, suç oranları düşer.
Cezaların ağırlaştırılması ise, ne önleyici etki yaratır ne de çocukları korur.
Aksine, yeniden suça karışma oranlarını yükseltir.
Bugün Türkiye’de çocuklara yönelik şiddet, istismar, ihmalkârlık ve ikincil örselenme hâlâ yaygın ve yapısal bir sorun olarak varlığını sürdürmekte, korunması gereken çocuklar bizzat sistem içinde yeniden zarar görmektedir.
Barolar olarak bizler, sadece mesleki bir yükümlülüğü değil, topluma karşı etik ve kamusal bir sorumluluğu da yerine getiriyoruz. Çocuk haklarını korumak, güçlendirmek ve çocukların kazanılmış haklarından ödün vermemek için mücadelemizi kararlılıkla sürdürüyoruz.
Avukat görevlendirmelerinden, çocuk adaletinde uzmanlaşmış birimlerin güçlendirilmesine; farkındalık çalışmalarının yaygınlaştırılmasından, uluslararası standartlara uyumlu bir çocuk adalet sisteminin yerleşik bir hâl almasına kadar tüm çabalarımız, hiçbir baskı, önyargı ya da siyasal yönelimin geriletemeyeceği bir kararlılıkla devam edecektir.
Bu çerçevede devlete ve kamuoyuna çağrımız nettir:
Çocuk adalet sistemine ilişkin mevcut yasaları etkin bir şekilde uygulayın.
Çocuğun üstün yararını merkeze alan ve onu cezalandırmak yerine güçlendiren, koruyucu, önleyici politikaları hayata geçirmek bir tercih değil, devletin yükümlülüğüdür; derhal hayata geçirin.
Çocukların demokratik bir toplumda barış içinde yaşayabilmeleri için, onları hakları konusunda bilinçlendirin ve güçlendirin.
Çocuk yaşta işçilik ve iş cinayetlerini de kapsayacak şekilde, ülkede çocuk emeğinin sömürülmesine dair son durumun tespit edilebilmesi ve bununla mücadele edilebilmesi için ulusal ölçekte güncel verileri şeffaf bir şekilde paylaşın; eğitim hakkından mahrum kalan bu çocuklar için bir sosyal koruma sisteminin var olup olmadığını açıklayın, acil olarak bağımsız denetim ve izleme mekanizmaları kurun.
Bu ülkede hiçbir çocuk “kayıp” sayılamaz. Eğer kayboluyorsa devlet yükümlülüğünü yerine getirmiyordur. Her bir çocuğun nerede olduğu, güvende olup olmadığı devletin ve toplumun ortak sorumluluğudur. Kayıp çocukların önemli bir kısmı, çocuk işçiliği, insan ticareti, cinsel istismar, erken ve zorla evliliklerde ve suç örgütleri tarafından suç işlemek üzere kullanılmaktadır. Bu nedenle, kayıp çocuk dosyalarını ciddiye alın, bürokratik engelleri kaldırın, “nasıl olsa geri gelir” anlayışını terk edin, risk temelli, hızlı, şeffaf ve etkin prosedürleri hayata geçirin.
Çocukların hakları hiçbir koşulda ertelenemez. Kriz dönemlerinde bile devletin önceliği, çocukların güvenliği, sağlığı ve gelişimi olmalıdır. Çocukları korumak evrensel bir yükümlülüktür.
Muğla Barosu Çocuk Hakları Komisyonu olarak, çocukların sesi olmaktan vazgeçmeyeceğimizi; adaletin çocukların yanında ve çocuklar için işlemesi ve her çocuğun onurlu, güvenli, adil bir yaşam sürebilmesi için mücadelemizi kesintisiz ve kararlılıkla sürdüreceğimizi kamuoyuna ilan ediyoruz.
Odak anahtar kelime: Bodrum çocuk hakları
SEO başlığı: Bodrum’da Dünya Çocuk Hakları Günü Açıklaması: “Bu Ülkede Hiçbir Çocuk Kayıp Sayılamaz”
Meta açıklama:
Muğla Barosu Çocuk Hakları Komisyonu, Bodrum’da BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin 35. yılı için açıklama yaptı. Açıklamaya 4 yaşındaki Begüm ve 12 yaşından beri yalnız yaşadığı belirtilen bir kız çocuğunun annesi de katılarak destek çağrısında bulundu.
Etiketler:
Bodrum, Muğla Barosu, Çocuk Hakları, Dünya Çocuk Hakları Günü, BM Çocuk Hakları Sözleşmesi, Kayıp Çocuklar, Çocuk İşçiliği, Bodrum Haber