Metabolik sendrom, diyabet, abdominal obezite (karın yağlanması), kan yağı düzeylerinde bozukluk ve yüksek kan basıncı gibi kalp krizi risk faktörlerinin bir arada bulunduğu tehlikeli bir tablodur. Dünyada ve ülkemizde giderek daha fazla insanı etkileyen bu sorunun genetik yatkınlığın yanı sıra en çok; az hareket eden, düzensiz beslenen ve yoğun stres altında olan kişilerde görüldüğünü belirten İç Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Osman Erk, metabolik sendromun sağlığa etkilerini ve tedavi yollarını şöyle açıkladı…
Tip 2 diyabet hastalarının en az yüzde 80’inde metabolik sendrom, en az yarısında da kalp damar hastalığı vardır. Hipertansiyon, şeker hastalarında şeker hastalığı olmayanlara göre iki kat daha sıktır. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre metabolik sendrom kriterleri aşağıdaki gibidir. Bu beş kriterden üçünün var olmasıyla metabolik sendrom tanısı konmaktadır.
■ Abdominal obezite: bel çevresi erkeklerde 94 cm’den, kadınlarda ise 80 cm’den büyükse,
■ Trigliserid yüksekliği 150 mg/dl’den yüksekse,
■ HDL kolesterol düşükse (erkeklerde<40 mg/dl, kadınlarda <50 mg/dl)
■ Kan şekeri yüksekse (açlık plazma glikozu ≥100 mg/dl)
■ Kan basıncı yüksekse (≥135/80 mmHg)
Şeker hastalığı, açlık ve tokluk kan şekeri yüksekliğiyle seyreden metabolik bir bozukluktur. Şeker hastalığı dünyada ve Türkiye’de salgın bir hastalık boyutlarına ulaşmıştır. Bu hastalık istisnasız bütün organların kan damarlarını, büyük ve küçük damarlar olmak üzere bütün damar sistemini daraltarak yaşam süre ve kalitesini azaltır.
Şeker hastalarında nefes darlığının ortaya çıkması, koroner kalp hastalığı belirtisi olarak ele alınmalıdır ve göğüs ağrısı gibi koroner kalp hastalığının önemli bir belirtisidir. Şeker hastalığının ortaya çıkması ve kalp damar sistemini etkilemesi belirli bir zaman sonunda ortaya çıkmaktadır. Şeker hastalığı kalpteki koroner damarları tutarak, kalp krizine ve kalp yetersizliğine yol açabilir. Tipik bir koroner kalp hastasında sıklıkla eforla ilişkili veya ilişkisiz göğüs ağrıları görülürken, şeker hastalarında sinir sistemi ve sinirler hasara uğradığı için hastalar kalp krizi esnasında göğüs ağrısı hissetmeyebilir. Kalp krizi geçiren diyabetlilerin yaklaşık yarısı şeker hastası olduklarından habersizdir.
Tüm dünyada ve Türkiye’de şeker hastalığı tedavisi ideal şekilde yapılamamaktadır. Tedavideki en büyük yanlış, hastanın; yaşam tarzı değişiklikleri yapmadan ve uygun beslenme düzenine geçmeden hastanın ilaç kullanmasının yeterli olacağının düşünülmesidir. İlaç tedavisi ile birlikte yaşam şartlarının düzenlenmesi ve uygun diyet yapılması mutlaka gereklidir. Şeker hastalarında koroner kalp hastalığı riskinin azaltılması ve minimuma indirilmesi için, kan şeker düzeyinin açlık ve tokluk sonrası uygun düzeylerde tutulmasının yanı sıra kan yağları yüksekliğinin ve hipertansiyonun kontrol altına alınması zorunludur. Şeker hastasında kan basıncının 120/80 mmHg’nin altında tutulması kalp damar hastalığı olasılığını azaltır. Kan basıncının kontrol altına alınması, aynı şekilde felç ve kalp yetersizliği olasılıklarını da yüzde 50 oranında azaltır.
Egzersiz, sigaranın bırakılması, stres yönetimi, düzenli ve kaliteli uyku gibi yaşam tarzı değişiklikleri ve uygun beslenme düzeniyle kilo verilmesi şeker ve kalp damar hastalıkları üzerinde olumlu etkilere yol açar. Beslenmede yağ ve tuzun azaltılması; sebze ve meyvelerden oluşan bir diyet faydalı olur. Bu genel tedbirlerin yanı sıra gerekirse doktor tavsiyesiyle tansiyon ve kolesterol yüksekliği için uygun ilaçların kullanılması ve kan sulandırıcı alınması belirgin bir iyileşme ve koruma sağlayacaktır.