Bugünlerde Covid-19 etkisini yavaş yavaş azaltmış gibi görünse de pandeminin devam ettiği unutulmamalı. Hâlâ bu virüs yüzünden hastalığı ağır geçirenler ve hayatını kaybedenler olduğu da göz ardı edilmemeli. Dolayısıyla rehavete kapılıp, tedbirleri gevşetmemek gerektiğine dikkat çeken Biyokimya ve Anti-Aging Uzmanı Ayşegül Çoruhlu, coronavirüsün vücuda girmesini engellemek için mukozayı güçlendirmek gerektiğini ve bunun yollarını şöyle anlattı…
Hepimiz Covid-19 ve bağışıklık hakkında çok şey okuyup, duyuyoruz Burada basit anlatımıyla bağışıklık sisteminin kontrol edebileceğimiz kısmına nasıl destek olacağımızı en azından nasıl köstek olmayacağımızı öğrenelim. Bağışıklık savaşı virüsün girdiği vücut sınırlarında olur. Virüsün mukozalardan girdiğini biliyoruz. Demek ki önce mukozaları korumalıyız. Mukozaya ‘iç derimiz’ diyebiliriz. Burun, ağız içi, göz çukuru, akciğerler, tüm bağırsak sistemi, vajina mukoza ile kaplıdır. İnce, kırmızımsı ıslak katmandır. Dudağınızı dışa çevirin, o gördüğünüz deri, iç derimiz yani mukozamızdır. Mukozaların kendine has bağışıklık savunması vardır ki buna ‘mukozal immünite’ denir. Biz aşılansak veya hastalığı geçirip bağışıklansak bile mukozalarımızda bir süre kalan, henüz içeri girip bizim sistem tarafından yok edilememiş virüsü bulaştırmaya devam ederiz.
Mukozalar deriden çok daha incedir. Öyle olmalıdır, çünkü yemeklerin bağırsaktan kana geçişi, oksijenin akciğerden içeri geçişi gibi, içeri-dışarı hareketleri yaşamımız için hayatidir. Öncelikle mukozaların üzeri ıslak kaygan bir katmanla, sümüksü bir koruyucu sıvıyla kaplıdır. Burada en önemli mukoza koruması IgA dediğimiz bir immünglobülinden gelir. IgA tüm mukozalarda vardır. Amacı tehlikeli algılanan her şeye karşı onu kaplayarak etkisiz hale getirmektir. Azlığı tekrarlayan enfeksiyonlarla ilgilidir. IgA’nın isim benzeri gibi duran vitamin A ise, mukozadan giren bir yabancının immün sisteme sunulurken doğru sunumunu yapandır. Vitamin D ise mukozalarda antimikrop öldürücü maddeleri aktive eder. Biz dönelim ilk savaş alanına. Aslında temelde tüm manipulasyon da burada yapılabilir. Virüsün içeri girdikten sonraki durumuna müdahale etmek hekim, ilaç ve tedavilerin konusudur. Bizim işimiz sınırlarımızı yani mukozalarımızı korumaktır.
Öncelikle konu; burundan akciğere geçen virüs de olsa, bahsi geçen tüm mukozalar ortak çalışır. Biz önce ağız, burun ve bağırsak sistemini korursak bundan akciğer mukozası da fayda görür. Ağız içinin mukozasının sağlığı, diş ve dişeti sağlığıyla ilgilidir. Kanayan diş etleri, sağlıksız dişler mukozayı güçsüzleştirir. Ağzın devamı olarak mide bağırsak sistemi ise içine ne koyduğumuzdan çok etkilenir. Temelde buraları koruyan işbirlikçilerimiz iyi bakteriler ve daha doğrusu onların ürettikleri metabolitlerdir. Bu metabolitler bağırsak bariyerini korur ve yeniler. Tüm bitkisel gıdalar içerdikleri liflerle zaten bu bakterileri besler. Ancak bakterileri beslemeyen üstelik de bağırsağın bariyerini bozan besinler vardır. Hepimizin bildiği süt grubu, un grubu, işlenmişler, çok sıcakta pişirilmişler, işlenmiş şarküteri ürünleri, alkol bunlar arasında ilk başta akla gelenlerdir. Bu tip besinler zamanla bağırsak mukozasını bozar. Mukoza bozulunca içeriye sindirilmemiş yiyecek artıkları, toksinler, zirai ilaçlar ve en fenası ölmüş bakteri artıkları girer. LPS ölmüş bağırsak bakteri artıklarına verilen isimdir. Vücuda ne kadar ölmüş bakteri artığı geçerse hem bağırsak mukozasında hem diğer tüm mukozalarda bir savaş olacaktır. Çünkü bunlar tıpkı virüsler gibi zararlı algılanır. Bu durumda, virüsle savaşa harcayacağımız immünitemizi bunlarla savaş için de kullanacağız. Dolayısıyla savaş gücümüz bölünecektir. Bu durumda bahsedilen besin gruplarını tüketmek, biz de bir rahatsızlık hissi oluşturmasa da mukozal immünitemizi zayıflacaktır.
Aşı, maske-mesafe ve hijyen dışında yapabileceğimiz en iyi şey mukozamızı güçlendirmektir. Bunun için de lifli besinler, bitkisel gıdalar ve iyi yağlar öncelikli tercihlerimiz olmalı. Vitamin D, çinko, A vitamini, meyan kökü ve probiyotikler mukozayı desteklemede ilk akla gelenlerdir. Un, şeker, glüten, inek sütü, işlenmiş et ve alkolden kaçınılmalıdır. Özetle aşı veya hastalık bize koruyucu antikorlar yapmış olsa bile bu konu virüsün vücut içine girdiği zamanın konusudur. Ya henüz içeri girmeden, ağız, göz, burun, bağırsaklardaki mukozalarda beklerken ki durum ne olacak? Bu durumda yine başkasına bulaştırabileceğiz. Ancak hem bizim hem karşımızdakinin mukozal bağışıklığı yüksek olursa bu ihtimal azalır.