DOLAR
34,2604
EURO
37,5978
ALTIN
2.878,53
BIST
8.935,69
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Muğla
Açık
27°C
Muğla
27°C
Açık
Çarşamba Çok Bulutlu
26°C
Perşembe Az Bulutlu
28°C
Cuma Parçalı Bulutlu
26°C
Cumartesi Parçalı Bulutlu
27°C

Bodrum’da Feodal Düzenin Cafcaflı Vitrin Ürünü :Kaçak Yapılar

Bodrum’da Feodal Düzenin Cafcaflı Vitrin Ürünü :Kaçak Yapılar

Bodrum’da Feodal Düzenin Cafcaflı Vitrin Ürünü :Kaçak Yapılar

31 Mart Seçimleri öncesinde neredeyse tüm siyasi partilerin gündemindeydi, feodalizm sisteminin Bodrum’da söz sahibi olan varlığı. “Feodalizm” dediğimiz Orta Çağ’da, 12. yüzyılda toprak ağalarının baskısı ile oluşmuş bir sistem. “Bilgi Çağı” diye adlandırılan “21. yüzyılın Bodrum’unda ne alaka?” diye düşünmüş,hayret etmiştim. Ancak, bu benzetmenin neden yerlilerin değil de yerleşenlerin dilinde olduğunu şimdi daha iyi anlıyorum.

12.yy’da Feodal yapıya maruz kalan kişilerin elinden ilk alınan olgu; haksızlığa karşı gösterdikleri tepkidir. Bu tepki, kişilerin elinden alınmazsa, dile gelen her gerçek bu anlayışın, insan doğasına ait olmadığının ispatı olacak ve varlık sahiplerinin sorgulanması gerekecektir. O yüzden, önce tebaalarının bir sisteme, bir aileye, bir yere ait olmalarını sağlamak için çeşitli imtiyazlar, olanaklar sunulur. Farklı şekilde o kişilere hediyeler, ödüller verilir. Böylece kutsal aile yapıları, kutsal toprakları ve sistemin varlık değerleri resmileştirilir.

Orta Çağ Avrupa’sında görülen feodalite, kölelere söz vermez. Feodalizm olarak bilinen bu sistemde, halkın (tebaanın) herhangi bir görüş hakkı yoktur.

Günümüze dönelim; Bodrum’da belki yıllardır tartışılıyordu. Ancak ben, yerel seçim arifesinde yükselen tansiyonla duydum: “ feodal yapı kırılmadığı müddetçe Bodrum’a huzur haram” diyordu birileri. Doğrusu buna inanmak istemedim. “Bu çağda bu anlayış nasıl diri kalır? Söylemler canı yanan insanların isyanı galiba” diye düşünmek istedim. Fakat, gelinen hale uzaktan değil yakından bakmaya, Bodrum’a gelip gitmeleri arttırmaya başlayınca, bunun fevri bir isyan cümlesinden çok bir tespit olduğunu düşünmeye başladım.

Yerel seçimlerde aday adayı olmayan bir adayın bugünün başkanı olması zaten demokrasi bahsini hiç açmadan kapatıyor nitelikte. Aynı halin Muğla’ya taşınmış olması ise gelecek açısından endişe verici. Endişelerimde haksız çıkmayı çok isterim. Zira endişelerin varlığı da haklılığı da ülkeye ve topluma fayda sağlamaz.

Ortaçağ’a yeniden dönecek olursak, idari düzen olarak ortaya çıkıp varlığını sürdüren feodalizm, yönetenler (gücü elinde bulunduranlar) ile halk (köleler) arasında eşitsizlik temellidir. Daha çok Orta Çağ Avrupa’sına hakim olan bu idari yönetim biçimi, Avrupa’nın gerilemesine önemli ölçüde temel oluşturmuştur.

Günümüzde, Bodrum konulu tartışmalara baktığımızda, kültürel, tarihsel, siyasi hangi başlıkta olursa olsun dar bir çerçevede kalıyor ve bir ivme kazanamıyorsa bu anlayışın, içinde bulunduğumuz çağın ihtiyaçlarına cevap verememesinden kaynaklandığını düşünüyorum.

Bu anlayış, artık kendi topraklarını koruyamadığı gibi geleceğe taşınması hususunda risk oluşturuyor. Denizlerin kirlenmesine çözüm üretemiyor mesela. Toprak kayıplarının önüne geçemiyor.

Turizmde dünyada ciddi kayıplara sebep oluyor. Kendi varlığına diz çökenlerin dışında kimseden akıl almıyor ve maalesef kendi tebaasının aklı da ilçenin yönetiminde fikirde pahalı, özellikle teknik bilgide yetersiz kalıyor.

Dere yataklarının ıslahını beklemeden, gerekli kurumlarla işbirliğine ihtiyaç duymadan betonlayan da bu anlayış. “Alt yapı yeterli mi? Yetersiz mi?” diye bakmadan, gerek kendi ülkemizden gerekse yurtdışından gelen muadillerine kucak açıp, yatırım hakkı tanıyan da bu zihniyet. Koyları, incir bahçelerini, mandalina bahçelerini, hatta kıyıları halktan kaçıran, kamu malını şahıs malına çeviren de! Senelerini çalışma hayatına adamış insanların gözünün yaşına bakmadan ilk hatasında “verin bunun çıkışını” diyen de bu acımasız sistem.

Orta Çağ’dan günümüze taşınan bu zihniyetin kendini yeniliğe açmasını beklemek için 900 yıl daha beklemeye gerek var mı? Bilmem.

Kaçak yapıların varlığının tespiti bir yetkili kurum için neden bu kadar zor ? Bugün, bu iş hakkıyla yapılsa, kaçak yapılara “kimindir?” diye bakılmadan ceza kesilse, hukuka uygun yaptırımlar uygulansa kamu borcundan bahseder miydik sizce?

Veya bu ağırlamaların, bu gelmelerin, bu gitmelerin, bütçeden har vurup harman savurarak yapılan bu işlerin kamuya faydası ne oldu? Sorusu soruldu mu ? Bu sorunun sorgusu hakkıyla yapılsa bu devasa borçtan konuşuyor muyduk? Kamu kurum ve kuruluşlarının bütçesi hiçbirimize aileden kalma miras değil. Herkesin ortak koruma ve sorumluluk alanıdır. Her kurum üstüne düşeni yapmakla mükelleftir. Devlete ve millete karşı boynunun borcudur. Her ilçede birbirini denetlemekle sorumlu kurumlar var. Peki varlıklarının içini kafi derecede dolduruyorlar mı?
Eleştirilerin kulaktan kulağa fısıltıyla olması, “aman benden duymadın haa!” telaşı ise baskıyı işaret ediyor. Açık net yazayım, Bodrum’da alt yapı sıkıntılarından ben etkilenmem. Evim ayrı, yolum sapa! Su patlaklarında da canı yanan ev sahipleri veya vatandaşlarla bir akrabalığım yoktur. Çöp kamyonunun altında kalan köpeği ya da sahibini hayatımda hiç görmedim. Yani bireysel bir menfaatle veya can yanması ile yazmıyorum. Güç sahiplerinden, bir beklentim dün de olmadı bugün de yok. Reklam anlaşması yapacak bir konumda da değilim. Sözün özü, ezber hükümlerinizi kendinize saklayarak okuyabilirsiniz bu yazıyı bir ihale, bir para peşinde de değilim!

Yediğim ekmekten giydiğim kıyafete , gittiğim tatilden oturduğum eve kadar vergisini devlete ödeyen bir vatandaş olarak, ata mirasının bekçisiyim. Toprak ağalarının fişlediği kişi olup olmamakla ilgilenmiyorum! Fikir işçiliğini öne alıyorum. Yurdun neresinde olursa olsun bir haksızlık varsa bu haksızlığı yapanın sırt sıvazlayıcısı değil muhalefetiyim! Siyasi görüşümle ilgili Muğla’da görev aldığım 6 yıl boyunca “oradan, buradan, yok şuradan” diye bir cendereye sığdıramadığınız kadar varım.
Bodrum’un kötü yönetilmesinde emeği geçen kim varsa, çözümü zorlaştıran kayıkçı kavgasının aktörleri de dahil, Orta Çağ’dan gelen bu kavramın, bu çağda üstelik Bodrum’da güne, günceye taşınmasına kimler sebep oluyorsa yani bahsi geçen toprak ağaları ve onlar aracılığıyla karşılanan kişisel menfaatlerine yenik düşerek, etki altında kalan kim varsa ona soruyorum :

-Bodrum’un geldiği halden memnun musunuz?

-Eserinizle övünüyor musunuz?

-Yaz sıcağında 1 ay süren su, elektrik kesintilerinde beşikten mezara millete yaşattıklarınızdan, bu ülkeye bıraktığınız mirastan mutlu musunuz?

-Önümüzde yağışların başlayacağı mevsimde yaşanacaklardan umutlu musunuz?

Cevaplarınızı yok hükmünde gördüğünüz Bodrum’da yaşayan vatandaşlara, basına ya da görüşünü almaya tenezzül bile etmediğiniz uzmanlara değil aynada kendinize veriniz kafi. Yukarıdan yükselen sesin bize gelmeyeceğini, aşağıdakilerin çığlıklarına kayıtsız kaldığınızda kafi miktarda tecrübe ettik.

Haydi selametle…