Muğla’daki Termik Santraller Acilen Kamulaştırılmalıdır!
Yıl 1984.
Başbakan Turgut Özal, Türkiye’nin gündemine oturan Gökova Termik Santrali’nin yapılacağı bölgeye doğru yola çıkıyor. Türkevleri’nde bir telaş “Başbakan gelecek, termik santrali istemediğimizi anlatacağız, bizi anlayacak ve hak verecek.” Ellerde çiçekler, köy meydanında Başbakan Turgut Özal’ı karşılamak için hazır bekliyorlar. 50 kişilik gazeteci ordusuyla görünüyor Başbakan. Muğlalı genç kızlar, “Santral istemiyoruz, meyvelerimiz çürür.” diyorlar kameraların önünde az önce çiçek sundukları Özal’a. Ancak nafile, gençler Başbakan’dan hiç beklemedikleri “Santral gelirse burası güzel olur. Turist gelir” yanıtını alıyorlar. Türkevleri sakinleri o günü anlatırken “umutlarımızı da alıp giden heyet yuhalandı, tuvalete kaçtı, bizi hiç dinlemedi.” cümlelerini gözleri dolu dolu anlatıyorlar.
Bahse konu görüntüler, 1992 yılında 32.Gün ekibinin arşivinden bulunup izlenebilir.
O gün verilen tüm tepkilere rağmen bugün, Muğla’da halen faaliyetlerine devam eden üç termik santral var. Çünkü dünyanın neresinde olursa olsun yer altı zenginliklerine ulaşmak için devletler, toprağın üstünden ise altını tercih edebilir. Milyonlarca ton linyit kömürü rezervi varken, yıllarca elektriğin kesintisiz olarak üretilmesi yerli kaynakla mümkünken bunun önüne kimse geçemez. Zira, elektrik olmadan yaşam yok; sağlıktan, sanayiye, iletişimden, ulaşıma elektrik talep ediyoruz halk olarak devletten ve devlet talebin arzını yönetmek durumunda. Yerli kaynağını kullanmayan toplum yoktur, dünya üstünde. Gelişmiş, gelişmemiş diye de ayrılmazlar üstelik. Böyle bir halin tepkisini de ancak ve ancak kamu yönetebilir. Çünkü hiçbir toplum kendine ait olan kaynağın yönetimini kamu harici belli bir zümrenin ya da ailenin tekelinde görmek istemez! Daha da acısı devlet karşıtı gruplar için, bu yönetilmesi zor durum, muhalefete elverişli bir malzeme halini alabilir.
Yatağan 1985’te, Yeniköy 1986’da, Kemerköy Termik Santrali ise 1993’te faaliyete açılıyor. Her üç santral 2014 yılında özelleştiriliyor. Muhalif sesler o günden sonra daha da belirgin bir şekilde büyüyor.
Önce tarımın, ormanın, arıcılığın büyük yara aldığına yananlar ardından devlet yatırımıdır, enerji üretimidir, elektrik arz güvenliğidir, ülkenin dışa bağımlı olmaması için kendi yerli üretimine ket vurmaktan vazgeçip durumu kanıksamışlar. Ancak özelleştirmelerden sonra bu söylemler artık yerini başkalarına devretmiş. Yöre halkı, 2014 yılından bugünleri görmüş.
Tarih 14 Ocak 2013.
Yatağan Termik Santrali’nin özelleştirilmesine tepki gösteren Tes-İş ve Maden-İş Sendikası üyeleri, ihalenin yapılacağı Yeniköy Termik Santrali önünde toplandı. İhaleye girmek isteyenleri engellemek için sabah saatlerinde barikat kurarak eylem yaptılar.
“Özel-eşek-leştirme İhale Teklif Dosyası”
Eyleme Yatağan, Ören, Kemerköy ve Milas Yeniköy Termik Santrallerinde çalışan işçiler ve yöre halkı katıldı. En dikkat çekeni ve yıllar sonra da olsa akılda yer tutanları ise, destek vermek için eşeklerine yükledikleri kömürle santral önüne gelen Ekizköy ve Bağdamları köylerinden kadınlar oldu. İşçilerin ellerinde “Özel-eşek-leştirme ihale teklif dosyası” yazılı dosyalar vardı. Sonuç, geçici de olsa başarılıydı: İhale iptal edildi.
Ama ne fayda 447 gün süren eylemler sonunda halkın, işçilerin tepkisine rağmen üç santral de özelleştirildi.
Yıl 2024.
Yatağan Termik Santralde toplu işten çıkarılmalar başladı. Yeniköy Kemerköy Termik Santralleri için ise “iki bilemedin üç yıl sonra aynı raddeye gelir” diyenlerin sayısı hiç az değil. Madenciler, emekçiler tedirgin. Neden?
Çünkü, büyük büyük şirketlerin yerel halkla ve yerel yönetimde görev alan isimlerle kurdukları iletişimler hep eksik, hep noksan. Kim uyarırsa uyarsın bildiklerini okumakta ısrarcılar. Kendilerinden önce yapılanları yok sayıp, kendi yaptıklarını sürekli parlatma çabaları da yerelde kimliksiz. Halkın deyimiyle anlatayım “ Bacım, efelerin köyünde bize efelenip dururlar. Sürekli bir emir vermeler, had bildirmeler. Devlet deyince saygımızdan sustuk, kabullendik de bunlar kim? Ankara’dan İstanbul’dan gelmiş, oradan öğrendiğini burada bize satacakmış. Bizim buna rızamız yoktur.”
Basit bir örnek verelim, yakın tarihli, yerelde iletişimi nasıl yönetiyorlar?
Ulusalda bir televizyon kanalında “Milas’ta, Cumhuriyet tarihinin en büyük doğaya geri kazandırma ağaçlandırma projesini biz yapıyoruz” dediler. Türkiye Kömür İşletmeleri zamanında yapılanlar ortadayken ve onların hepsi gözle görülür, arşivlenir haldeyken bu beylik cümle nereden geldi akıllarına? Bilemedik.
Türkiye Kömür İşletmeleri ağaçlandırma çalışmaları diye yazınca arama motoruna karşınıza ilk çıkan cümle şu: “Kurumumuzca, 1991 yılından 2023 yılı sonuna kadar 6.175 ha (hektar) alanda değişik türde toplam 11.833.684 adet ağaç dikimi gerçekleştirilmiştir.” Bu dip not aklımızda kalsın. Biz yazıya devam edelim!
Bir baktık bu söyledikleri büyük işleri için 11 Kasım’da yerel protokol hayli ilgisiz kaldı. Neden ? Şehrin o güne dair başka programı vardı. Aynı gün , Muğla Orman Bölge Müdürlüğünde Aydın ve Muğla illerinde 38 ayrı noktada fidan dikim etkinliği gerçekleştirildi. 20 bin 111 adet Muğla ve 6 bin 760 adet Aydın olmak üzere 26 bin 871 fidan toprakla buluşturuldu. Sözümona “Cumhuriyet tarihinin en büyük doğaya kazandırma etkinliği” de böylece arada kaynayıp gitti.
Elden ne gelir ? Fidan dikmek için tek gün 11 Kasım, öyle bilmişler! Çok bilen çok yanılıyor bazen. Belki de yalnız kalışlarına kılıf için bugünü seçtiler? Seçenekler bol! Ankara’dan İstanbul’dan gelen protokol misafirlerin yanında, ağaç dikenlerin neredeyse hepsi enerji ve maden işçileriydi. Tıpkı Türkiye Kömür İşletmeleri döneminde yaptıkları gibi. Muğla’nın madencileri de enerji işçileri de toprakla barışıktır ne de olsa. Protokol içinde en dikkat çekeni ise bu kez, işçileri temsilen, Sendika Başkanı bile yoktu. “Cumhuriyet tarihinin” diye başlayan cümle, sonrasında yaşananlarla ne kadar yalnız, ne kadar hükümsüz kalmış değil mi?
Yerelden kopuk oldukları ve destek alamadıkları açık. İşleyişte yaşadıkları sorunlara çözüm üretemez halde oldukları da aşikar. Muğla, kartal yuvasından yönetilebilecek bir şehir tarihi boyunca hiç olmamıştır ve kendini savunma konusunda da mahirdir.
Tüm bu sebeplerden dolayı 9 Eylül 2024’de Maden İş Sendikası Yatağan Temsilcisi Kubilay Görgen, Tes-İş Yatağan Şube Başkanı ve Türk-İş Muğla İl Temsilcisi Fatih Erçelik tarafından Yatağan Termik Santrali’nde çalışan işçilerin işten çıkarılmasına ilişkin ortak yapılan açıklamada altı çizilen “Muğla’da yer alan santrallerin acilen kamulaştırılması” çağrısını kesinlikle gündemde tutmak gereğini savunuyorum.
Bu üç devasa şirket için, belli ki “iki karpuz bir koltuğa sığmıyor.” Bunun farkına varmak ve ülkeye yarar sağlarken, zarar veren konumdan da kendini sakınmak gerekiyor.
Sendikalar o açıklamada ne diyordu? Yeniden hatırlayalım ve yazıyı emekçilerin sesine ses vererek bitirelim:
“Buradan Cumhurbaşkanımıza, Enerji Bakanımıza ve siyasetçilerimize bir çağrıda bulunuyoruz. Eğer ülkemizin karanlıkta kalmasını istemiyorsanız özel sektör eliyle işletilemeyen santralleri ve madenleri acilen kamulaştırın. Yatağan Tes-İş ve Maden İş sendikası olarak bugüne kadar üyelerimizin hakları ve çıkarları için neler yaptıysak bundan sonra da yapacağımızın bilinmesini istiyoruz.”
Haydi selametle…