Turuncu Alarmda Şehirden Gidenler Kulübü ve Partizanlarının Evren Ötesi Tepkileri
Meteoroloji turuncu–kırmızı alarm veriyor.
Yani “Dikkat edin, sel geliyor, şehir hop oturup hop kalkacak!” denilen günler.
Ben de gayet makul bir soru sordum:
“Kardeşim, böyle bir günde belediye başkanları niye şehirden gider? Gittiler diyelim, üç gün niye dönmez?”
Soru basit, cevap ortada yok.
Fakat partizanlar var. Ben onlara alkış çavuşu diyorum. Çünkü bu zekanın bu yüzyılda işi yok. Onlar olsa olsa 15.yydan kalma olabilirler. Vee onlar her yerde. Bir anda ortaya çıktılar:
“Yine bizim partiye vuruyorsun!”
“Öbür tarafı niye söylemiyorsun?”
“Yol, pul, bilmem ne…”
Dostum, sakin ol.
Ben sadece selde yüzmeye çalışan vatandaşa bakıyorum, kim parti kim değil ayırt etmiyorum.
Bir şehir düşün…
Rakip desen yok, hükümetin partisi Muğla şehir haritasında neredeyse misafir oyuncu gibi.
Yerel yöneticiler sahada görünmez, meclis toplantıları sessiz film gibi geçer. Ret oyuna bile cesaret edemez, çekimser kalırlar. Partili Cumhurbaşkanına eleştiri yapılır ona bile susarlar. Basına düşen metinlerde istifa metinleri ve birbiri içinde itibar savaşları ifşa edilir. Yani hükümetin partisi yerelde
koltuk savaşları, itibar suikastleri, kulis dedikoduları ile meşgul. Dur bir otursunlar koltuklarına diyeceğiz fakat yağmura dur denmiyor. Altyapı özellikle su boruları duruma isyanda sinir krizi geçirir gibi patlıyor da ne oluyor? Koskoca bir ihmal bir kuble çekimserlik nakaratıyla geçiştiriliyor. Çözüm için bir araya gelmeyi ara ki bulasın! Çaylı sohbet toplantıları, farklı damlar altında güzel. Fotoğraflarda da herkes büyük işler başarmış gibi gururla gülümsüyor. Halk da fotoğrafı çekiyor.
Ama halkın sorunlarına gelince:
“Siz susun, biz kendi aramızda hallediyoruz.”
Hangi sorunu? Bilen yok.
E şimdi ben kimi eleştireyim?
Uzay Komutanlığı’nı mı?
Sahada kim varsa, yetki kimdeyse, elbette onun yaptığını–yapmadığını konuşacağım.
Kimse mevzuda yoksa da mecburen boş sandalyeye soruyorum. Çünkü halkın derdi beklemiyor.
Muğla’da tablo belli:
– Büyük şehir yönetimi yıllardır aynı elde.
– İktidarın burada iki küçük belediyesi var, o kadar.
– 7 vekilden sadece 2’si iktidar partili; diğerleri muhalefet.
– Herkes bir diğerinin eksiklerini işaret ederken şehir hâlâ yağmurda yüzüyor, güneşte susuz kalıyor.
Sel geliyor:
Mehmet Amca mazgalı kendi demir çubuğuyla açıyor.
Ayşe Nine serasını kendi koruyor.
Hüseyin arabasını doğalgaz çalışmasından kalan çukura kaptırıp çekici bekliyor.
Esnaf tentenin altında kalmamaya çalışıyor. İl Yönetiminin her gün gelip geçtiği Arasta ‘da yağmur yağınca dükkan açamaz halde esnaf daha ne olsun !
Sonra da bize “sorun iklimde” deniyor.
Kusura bakmayın ama iklim değişti diye belediye başkanı kayboluyorsa,
yağmur yağdı diye altyapı pes ediyorsa,
suyu yönetemiyorlar diye herkes birbirine top atıyorsa…
Bu sorunun adı ne “iktidar”, ne “muhalefet.”
Bu sorunun adı: “Sorumluluk varsa ortada görünme cesareti de olmalı” meselesi.
Alkış çavuşları hemen alkışı yükseltiyor:
“Bizimkine laf söyledin, ötekine dokunmadın!”
Kardeşim, Muğla’da öteki sahada yok ki… Hangi hayalî oyuncuya eleştiri yönelteyim?
Ben sadece şunu diyorum:
Bir şehirde yöneten kimse, sorumluluk onundur.
Sahada kim varsa eleştiri oraya gider; kim yoksa zaten yokluğuyla eleştirilir.
Ve günün sonunda:
Turuncu alarmda görev yeri şehir olanın, üç gün şehirden uzak olması halktan aldığı sorumluluklarına karşı yapılmış açık bir saygısızlıktır.
Bu kadar net.
“Yok biz zaten Evliya Çelebi’nin izinden gidip dünyayı keşfetsinler diye bu makamlara getirdik” diyorsan onu bana baştan söylemen gerekirdi.Zira biz atadan böyle görmedik. Ayıp etmişsin Ca’nım Kardeşim…Bundan böyle seyahatnamelerini yazar dururum hele sen bir söyle!
Haydi selametle…