DOLAR
32,2081
EURO
34,8604
ALTIN
2.444,95
BIST
10.218,58
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Muğla
Hafif Yağmurlu
19°C
Muğla
19°C
Hafif Yağmurlu
Pazar Parçalı Bulutlu
22°C
Pazartesi Az Bulutlu
23°C
Salı Açık
24°C
Çarşamba Açık
25°C

Ağız tadıyla

Bazı şiirler gözümüzün içine bakar, bazıları kalbimizi aralamaya çalışır, bazıları belleğimizde daha çok yer etmek ister gibidir. ‘Ağız’da kafaya, göze, kalbe, ete, kemiğe çalışan şiirler gördüm.

Ağız tadıyla
A+
A-
polat-galle

“Yutulmuş sözcüklerde ne çok anlam” diyor ‘Kursaktaki Hezimet’te. Yutulmuş sözcükler ‘Ağız’da (İthaki) duruyor. Diğerleriyse çoktan ‘Ağız’dan çıkmış, gitmiş dolaşmış, karışmış, bulanmış, kırılmış, sertleşmiş, değişmiş, yerine başkasını göndermiş, eksilmiş, kaybolmuş, nice yollar nice şiirlerden geçerek geri dönmüş. Çeliğe su verilir gibi şiire de yepyeni anlamlar verilmiş. ‘Boomerang’ dinamiğiyle işleyen bir şiir. Kitaptaki dinmeyen rüzgâr sesi eşliğinde, sanki her sözcük dizesine o anda dönüyor gibi. Uçarı, çapkın, sert, çocuksu, koyu ve diri sözcükler. Şair onları parlatmıyor, tam tersine uzağa atıyor, “İtirazı olan varsa çıkıp gitsin bu şiirden” bile diyor. Ece Ayhan’ın çok sevdiğim dizelerindeki kuşlar gibi Kaan Koç’un sözcükleri de. ‘Zambaklı Padişah’ şiirinde, “Biz kuşları tutmuyoruz ki/Kapıda koyveriyoruz/Dönüp onlar ceplerimize giriyorlar/N’apalım?” dediği Ece’nin. Hakiki meraklar var. Soruların şiiri. Kaan Koç, sanki soruları dize kılığına sokarsa, daha esaslı yanıtlar alacağını düşünmüş gibi yazmış. Bazı şiirler gözümüzün içine bakar, bazıları kalbimizi aralamaya çalışır, bazıları belleğimizde daha çok yer etmek ister gibidir. ‘Ağız’da kafaya, göze, kalbe, ete, kemiğe çalışan şiirler gördüm. Sarsıcı. ‘Ağız’ dolusu gülmekten mülhem, ‘Ağız’ dolusu okumak için. Uzun uzun, yola çıkar gibi, geri döner gibi ve yolda rastladıklarıyla da yol olmak için, yeniden gider gibi. ‘Uzun Yola Çıkacak Olana Öğütler’ şiirinin, “Dünyayı bilmem, gitmedim” dizesiyle başlaması ne ironiyle ne de şaşırtmacayla açıklanabilir, ikisinden de daha şaşırtıcı olanla, saflıkla, gerçekle belki. Tok, okurda tokluk hissi yaratan şiirler. Bazılarını okurken, sanki beklediğiniz şiir oymuş gibi, mektubunuz gelmiş gibi açıp okuyorsunuz, bazılarını da adından dizelerine, birkaç kez yarısından başa dönerek. Başka şiirlerden geçip kendine varıyormuş gibi de davranıyor: “Hayatıma davrandı kimileri; bulamadığım ne varsa buldular bende” diyor, sonra da şunu: “Yemin ederim kimse benim değil”. ‘Özçekim’ de müthiş şiirlerinden Kaan Koç’un: “Çok uzun şiirlerin dönemi sona erdi” dizesiyle sınanıp kendini güzel güzel okutan bir şiir oluyor. ‘Ölü Kara Sedye Ak’, 301 maden işçisinin can verdiği Soma faciası için yazılmış: “Maskeni tak, canlı rolü yap, sedyeni kızdırma/Sigortan yapıldı bunu kutla, kredi borcun da kalmadı  iyi/Ne iyi seni hatırladık ölü”. Kaan Koç’tan ağız tadıyla uzuuuuuun uzun şiirler okumak, uzuuuuuun uzun sevmek için.

Ağız tadıyla

GÜN IŞIĞI ŞİİRLER
‘Bilyelerimi Attım Denize’ (Klaros), Saniye Kısakürek’in ikinci kitabı. Kitap baştan sona bir ‘ışık gösterisi’ gibi. Şair şehirlere, sokaklara, köprülere, denizlere, ev içlerine, kendi içine iyiliğin, yaşama sevincinin ışığını düşürüyor. Daha doğrusu ışıklı düşünüyor demeli. Bazen bu karanlığı aydınlatmaya yetmese de ışığın tadı o karamsarlıkta bile kendini duyuruyor. Belki okurken gözlerimizin parlaması da bundan.
İlkin ‘ışıklı şiirler’ demiştim, ışıklı düşününce ‘gün ışığı şiirler’ dedim. Bazen şükreder gibi, bazen bir ah çeker, bazen bir of çekse karşıki dağlar… gibi yazmış ama hepsinin içinde de o ışık oynuyor. Gezgin ışık. Şiirin bazen başlığında, bazen sözcüklerinde, bazen duygusunda, bazen sesinde, bazen de nefesinde, ki Saniye Kısakürek’in tek nefeslik şiirleri de nefis. Belki de ağızdan bir kez çıkan söz gibi ağızdan bir nefeste çıkan şiirlerin de güzelliğidir bu. ‘Şimdiki Zaman’: “Arılar öldürüldü/Yeni bir şarkı söylendi/Aslında şimdiki zamanlarda/Yazılmalıydı bu şiir/Kalbimin derin kuyusu kazıldı/Ben bu soluğu daha derin alırdım ama…” Bir nefes duygusuyla da bitmiş şiir.
Işık dedim ama oyunu da eklemem gerek. Kadınlık, annelik, öğretmenlik, şairlik rollerinin tümüne yer veriyor şiirlerinde. Işığın olduğu yerde içtenlik demeye ayrıca gerek yok. Bazen şiir kişileri de sahneye çıkar ve ışıkta rollerini oynarlar.
10’dan 40’a yazdığı ‘Oto Kırk’ şiiri elbette bir ‘otoben’ şiiri, güzel kutlamış yaşdönümlerini.
Ve ‘Eloğluca’ yazdığı şiirle düşündüm ki, eski-yeni her şairin Metin Eloğlu’na benzeterek bir şiir yazması şart! Saniye de iyi benzetmiş!

 

Ağız tadıyla

 

polat-galle