Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Muğla
Çok Bulutlu
20°C
Muğla
20°C
Çok Bulutlu
Pazartesi Çok Bulutlu
22°C
Salı Çok Bulutlu
22°C
Çarşamba Çok Bulutlu
21°C
Perşembe Yağmurlu
17°C

Biz doların yeşilini değil doğanın yeşilini seviyoruz

Yazarımız Saygı Öztürk, Akbelen köylülerini dinledi, bölge halkının dertlerine tercüman oldu.

Biz doların yeşilini değil doğanın yeşilini seviyoruz
06.08.2023
40
A+
A-

Biz doların yeşilini değil doğanın yeşilini seviyoruz

Saygı Öztürk Sözcü Gazetesi’nde ki köşesinde bakın Akbelen için neler yazdı ;

MİLAS‘tan sonra 16 kilometrelik yolu üç polis ve jandarma denetim noktasından geçtikten sonra Akbelen’e geldik. İlk gördüğüm, büyük önder Atatürk’ün  “Köylü Milletin Efendisidir” sözlerinin yazılı olduğu bez afiş oldu. Bu yeni değil, yaklaşık iki yıldır orada duruyor. O yüzden bezi, yazısı solmuş.

Emekli öğretmen Hasan Yorulmaz, Akbelen direnişinde yaşadıklarını gelişmeleri Saygı Öztürk’e anlattı.

Vatandaşların bulunduğu ve çadırlarını kurduğu yere yaklaşınca, buraları tanıyoruz. Özellikle son 14 gündür televizyonda görmeye alışık olduğumuz görüntüler işte hep buradan. Biraz uzakta iş makineleri çalışıyor. Kesilen ağaçların kökleri çıkarılıyor, toprak ağaçtan, dallardan ve otlardan temizleniyor. İş makinelerinin homurtusu arasına zaman zaman sloganlar sıkışıyor.

İkizköy Akbelen yazılı tabela da çamlar gibi yere devrilmiş, aynı kaderi paylaşmış. Onu düzeltmeye çalıştım ama olmadı. Yolun girişinde barikat kurulmuş. İçeriye adım atabilmeniz için önce kimlik kontrolünden geçmeniz gerekiyor. Kimlik numarasıyla hakkınızda arama kararı olup olmadığına da bakılıyor. Jandarmanın yazlık üniforması değişmiş. Üzerlerinde ropocop kıyafeti, ellerinde kalkan var.

ÇAMLARIN FERYADI

Jandarmadan bir yerde “Temiz kağıdı” alıp köylülerin ve onlara destek için gelenlerin yanına gidebiliyorsunuz. Jandarma barikatını geçtiğiniz anda köylülere destek için gelen gençlerin yere oturmuş, elinde darbuka, tef, diğer müzik aletleri eşliğinde türküleri yükseliyor. Jandarma kimseyle muhatap olmuyor ve gelişmeleri sessizce izliyor, kamera devamlı çalışıyor.  Sesli katılmasalar da memleket havası türkülere onlarda içinden katılıyor. Bazen müzik susuyor, bu kez yerini “Aç… Aç… Barikatı aç”, “Halka değil, katillere barikat”, “Akbelen ormanını vermeyeceğiz” sloganlar atıyor.

100 metre sonra çam ağaçlarının altındasınız. Arkadaşları birer birer yere devrilmiş. Sıra onlara geliyor. Sanki onların feryatlarını duyar gibi okuyorum. Başımı kaldırdığımda o koca çamların feryadını yansıtan karton üzerine yazılıp çamlara iple bağlanan şu notları okuyorum:

“Yüzlerce arkadaşımız katledildi.”, Kurtarın bizi”, “İmdat ölüyorum”, “Dikkat, katliam var!”, “Kesmeyin bizi!” ve daha neler neler!.. Ama dinleyen kim? Şu ana kadar 750 hektar orman yok edildi. Bunun devamı da gelecek.

Yalnız çamların sessiz feryadı değil, köylülerin, onlara destek olmak için gelenlerin sesi de kah slogan olmuş, kah beze yazılmış olarak duyuluyor, görülüyor. “Ormanıma, havama, suyumla, toprağıma dokunma.”

 BİR SABAH GELDİLER

İkizköylüler, bir sabah erkenden jandarmanın, iş makinelerinin Akbelen’e geleceğini biliyorlardı. Engel olmak, seslerini duyurmak için tam iki yıldır gece-gündüz nöbet tutuyorlardı. O gece nöbet sırası emekli öğretmen, aynı zamanda çiftçi olan Hasan Yorulmaz ve bir arkadaşındaydı.

Hasan öğretmen, yattıkları ranzayı gösteriyor. “Tam iki yıldır bizler burada, bu ranzada yattık. Kulağımız hep geleceğini tahmin ettiğimiz iş makinaları, kesim sırasında bize engel olmak için görevlendirilecek jandarmalardaydı” diyor. O sabahı bize şöyle anlatıyordu:

“Bugün-yarın gelecek derken kulağımız hep kirişteydi. 14 gün önce, bir pazartesi sabahı saat 05.30 civarıydı. Uyanmıştım. Kuş seslerini, ağaçların hışırtılarını dinliyordum. İşte bir anda o seslere araç sesleri katıldı. Jandarma, orman müdürlüğü araçları, iş makineleri, TOMA geliyordu. O sırada uyumakta olan arkadaşımı uyandırdım. Köylülere haber vermesini istedim. Çünkü, jammer cihazıyla telefonla konuşmamız engellenmişti. Ben direnmeye, onarın kesim yapmasına engel olmaya çalışacak, arkadaşım da koşarak köye gidip haber verecekti. Yani, geliyordu gelmekte olan.”

Sözcü

Yazının Devamı İçin : https://www.sozcu.com.tr/2023/gundem/biz-dolarin-yesilini-degil-doganin-yesilini-seviyoruz-7764792/

ETİKETLER: , , , ,