Benim kendi dilim de ismini ”ayna” koyduğum ama toplum olarak bildiğimiz adıyla öz eleştiri ne demektir, önce oradan başlayalım.
Öz eleştiri; Bir kişinin kendi davranışlarına yaptığı eleştiri veya olumsuz anlamda kendisini yargılaması demektir..
Genel olarak bunun üstünde pek durmuyoruz, önemsemiyoruz, belki de yapmayı beceremiyoruz, ya da işimize gelmiyor veya bize öğretilmemiş mi bilmiyorum ama bu kavramdan oldukça uzak bir toplumuz..
Hayatımızda ki hemen hemen herkes suçludur. Ailelerimiz, arkadaşlarımız, dostlarımız, politikacılar, patronlarımız, görmediğimiz şeytan, kader, şans, hatta abartıp Tanrı’yı bile suçladığımız oluyor ama kendimizi asla suçlamıyoruz. Gezegende ki tek haklı ve tek masum her zaman sadece biziz..
Bir iki örnek vererek konunun biraz daha anlaşılmasını istiyorum..
Mesela yakındığımız konulardan biri şans’tır ama aslında öyle bir şey yoktur. Eksik veya dikkat etmeden yaptığımız, yeterli çabayı göstermediğimiz, yanlış tercihlerimiz, ya da çoğu zaman hayal dünyasında yolculuk yaparken, yerde oturup keyfimize baktığımız, göklerden beklediğimiz bir mucizeye verdiğimiz isim, kendimizi suçlamayalım diye masum 4 harfin bizim yerimize ağır ceza almış veya o harflerin iftiraya uğramış halidir.
Ben çok şansız biriyim, herşey beni buluyor, o yüzden öyle, bu yüzden öyle gibi saçmalıklardan bahsediyorum…
Örneğin sürekli suçladığımız insanlar. Aslında onların bize karşı olan davranışları, bizim onlara davranışlarımızın bize geri dönüşüm halidir. Olumlu veya olumsuz olarak ektiklerimizi biçiyoruz da diyebiliriz. İnsanların topraktan yaratılıp yaratılmadıklarını bilmiyorum, zaten kesin olarak bilen de yok ama toprak ile ciddi benzerliklerimiz var bence. Ne ekersek genelde onu biçiyoruz insanlarla olan ilişkilerimizde de.. Bu gerçek bazen şaşabilir ama genel olarak böyle işler..
En çok şikayetçi ettiğimiz politikacılara gelirsek. Aslında onlar da bizim nasıl bir toplum olduğumuzun halk tarafından onay almış halleridirler. Yani nasıl siyasetçiler seçiyorsak aslında çoğunluk olarak onlar gibiyiz demektir.
Örneğin; Japonya’da siyasetçiler dürüstleriyle bilinirler çünkü onları seçen halkın çoğunluğu da dürüsttürler. Öyle ki deprem sırasında bile, saygıdan, dürüstlükten vazgeçmiyorlar. Yolsuzluğa karışan bir siyasetçi orda hayatına son veriyor ama biz de yolsuzluğu ortaya çıkaranın hayatına son veriyorlar. Hayatımızın hiçbir alanında saygılı ve dürüst değiliz, eee doğal olarakta bizi bizler gibi, dürüst olmayan, saygısız insanlar yönetiyorlar. Zaten toplumlar kendilerine idareci seçerlerken kendilerine benzeyen insanlar seçerler. Bu dünya’da her ülke, her toplum için geçerlidir..
Yani bir ülkenin insanlarını tanımak istiyorsanız, o ülkeyi yöneten insanlara bakmanız yeterlidir..
Ayrıca diyelim ki bir işyeri açıyoruz. İlk yaptığımız, ilk araştırdığımız şey, nasıl vergi kaçıracağımız. Şimdi böyle bir toplumun politikacıları eleştirme hakkı var mı?
Toplum olarak tartışmayı bile beceremiyoruz. Bunun da sebebi bu işte. Genel olarak herkes haklı çıkmak istiyor, oysa haklı olmak değil, karşımızdakini anlamaktır değerli ve önemli olan.
Dikkat edin insanların birbirlerine tahammülleri bile yok. Birbirlerini anlamak yerine herkes birbirlerini alt etme, birbirlerine gol atma derdindeler..
Hep ben diyen, ben’likten vazgeçmeyen bir millet’iz. Bu yüzden çoğumuz benliklerimiz de yok olup gidiyoruz. Biz demeyi öğrenmeden asla biz olamayız ve biz olmadan asla ilerleyemeyiz, birşeyleri düzeltemeyiz….