T24.com.tr / Serdar Gündoğ
Bu haftaki yazımı, geçen haftaki yazımın devamı olarak CHP’deki değişim sancıları üzerine kurgulamıştım.
Yüzeysel bir kurgudan daha çok amacım, sadece partililere değil seçmene de Cumhuriyetimizin yüzüncü yılında asırlık bir çınar olan CHP’nin bir imparatorluğun küllerinden doğan bu can ülke için aldığı sorumluluğu ve yüklendiği misyonu hatırlatmak olacaktı.
Evet, CHP’nin tarihsel misyonunu, partili-partisiz, genç- yaşlı, oy veren- vermeyen tüm ülke vatandaşlarının bilmesinde, hatırlamasında sonsuz fayda vardı.
Mesela, Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyet Halk Partisi için hazırladığı 1930’ların ilk yıllarında seçim beyannamesinin mottosu sayılan ‘Yurtta Barış Dünyada Barış’ sözleri, ikinci dünya savaşı gibi bir yıkıma doğru dörtnala koşan dünyaya olabilecekleri öngören bu yüce ruhun bir uyarısı değildi de neydi?
Bu uyarının ve üzerine inşa edilme amacı taşıyan iç ve dış politikamızın bilinmesi, anlaşılması gerekirdi ki ‘yurtta barış’ sadece etnik, dinsel farklılıklarımız yanında sınıfsal farklılıkların, toplumsal eşitsizliklerin, bireysel özgürlüklerin ve hakların da toplumsal bir uzlaşma ve barış için ne kadar önemli kavramlar olduğu anlamı taşıyordu.
Genç Türkiye, savaşların, yıkımların, acıların izlerini silmek ve yaraları sarmak zorundaydı ve tüm bunlar, bir can ülkenin ortak yaşam kültüründe; bazımızın bir yanı, bazımızın diğer yanı olduğu birer parçaydı…
Hatırlayanlar olacaktır, ‘Balıkçı Başkan’ filminin unutulmaz bir repliği vardır: “Bazen ilerlemek için geri gitmek lazım”…
Kısacası, CHP, Cumhuriyetin ikinci yüzyılına geldiği yolun izini kaybederek varamazdı ve korkarım ki öyle de oldu.
“Değişim kişilerle sağlanabilseydi, siyasal partiler futbol takımlarına benzerdi.”
CHP’deki değişim rüzgarına yerinde ve haklı bir gönderme içeren bu tweet, turizm eski bakanlarından Bahattin Yücel‘e ait.
Bodrum’da yaşayan bakan, Halk TV ekranlarında geçen Perşembe sabahı İsmail Küçükkaya ile CHP’yi konuşurken Bodrum’la ilgili belli bir algıdan yola çıkan ancak aslı olmayan ifadelerde bulununca kafam karıştı biraz.
Türkiye’nin yerinden yönetilmesi gerektiğini yeterince dillendiremedi diye Kılıçdaroğlu’na yapıcı bir eleştiri getirmeye çalışan turizm eski bakanı, çok ilginç, kamuoyunu yanıltıcı bir bilgi verdi Küçükkaya‘ya:
“Bodrum Belediye başkanının en çok şikayet ettiği şey nedir biliyor musun? Buraya inşaat yapılmasın diyor, onlar vermiyor izni, gidip Ankara’dan alıyorlar.”
Deneyimine, birikimine ve içtenliğine saygı duyduğum, programlarını izlemeden evden çıkmamaya çalıştığım İsmail Küçükkaya‘nın bu sözler üzerine verdiği yanıtı da çok hazırlıksız bulduğumu söylemeliyim: “Çevre Bakanlığından alıyorlar, (belediyeyi) by pass yapıyorlar…”
Küçükkaya, hangi saikle böyle bir yanıt verdi bilmiyorum ancak Sayın bakan da onu onaylamak da gecikmedi: “Evet, Çevre Bakanlığından alıyorlar…”
Türkiye’de açık ara birinci olan bir sabah programında gerçekleşen bu ilginç diyaloğu ciddiye alıyorum.
Geldiğimiz noktada güvenilir bir platformda algının gerçeğin yerini nasıl da alabildiğine tanıklık etmek şaşırtıcı oldu benim için.
Kendisinin böyle bir cümle kurmuş olabileceğine pek ihtimal vermiyorum ancak Bodrum Belediye Başkanı Ahmet Aras‘ın son zamanlarda yaptığı açıklamalarla, şikayetlere neden olan sorunların kaynağı olarak ilgili bakanlıkları ve kendi belediyesi gibi CHP’li Muğla Büyükşehir Belediyesi’ni sıklıkla dile getirmesi ve işaret etmesi epeyce amacını aşan bir algı yaratmış görünüyor.
İş, inşaat ruhsatlarının Bodrum Belediyesi tarafından verilmediği bu konuda Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığının belediyeyi devre dışında bıraktığı görüşünün ekranlarda bu düzeyde dile getirilmesine vardıysa bunu herkesin ciddiye alması lazım.
Sevgili İsmail Küçükkaya ve Turizm eski bakanımıza bu konuda önerim, TMMOB (Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği) Bodrum İlçe Koordinasyon Kurulu, MUÇEP (Muğla Çevre Platformu) Bodrum Meclisi * ve Bodrum Kent Konseyi Yürütme Kurulu‘nun özellikle Cengiz İnşaat‘a verilen ruhsat gibi diğer benzer projelerle ilgili açıklamalarına ve aslında ruhsatların kimin tarafından verildiği ve büyük bir çevre kıyımına; neden ve nasıl olunduğuna bir bakmaları olur…
Önemli bir konuya daha dikkat çekip bu haftayı kapatalım; Sayın Bakan, Bahattin Yücel‘in yerel seçimler öncesi, yerinden yönetimin önemi konusunda yapıcı ve uyarıcı eleştirilerine katılıyor ama eksik buluyorum.
Yerel yönetimler yasası değiştirilmeden, ortak aklın, katılımcı demokrasinin, şeffaflık, hesap verilebilirlik ve halkın belediyeciliği temel kavramlarının seçim broşürlerinde kalmaktan öte bir anlamı olmayacaktır.
“Bir para basmaz bir de adam asmaz” denilerek yerel yönetimler literatürüne girmiş Belediye Başkanı yetkileri, mutlak ve mutlak yerel erkin de halkın olduğu kabulü ile ele alınıp yeniden düzenlenmelidir.
Demem o ki, Bodrum’da 4 yıllık dönem boyunca, Bodrum Belediyesi dışında bakanlıklar dahil hiçbir makam ve mevki tarafından bir inşaat ruhsatı verilmemiştir.
(İstisnalar varsa, ilgili kurumlar açıklarsa memnun olurum.)
Bu nedenle algı nasıl olursa olsun hiçbir şehir, bir kişinin zihin sınırlarına mahkûm edilemez, edilmemeli.
Hele ki Balıkçı’nın kasabası, bu ebedi mavilik…
Eyvallah.