Bodrumhaber.com
Muğla’nın Menteşe ilçesinde yapılması planlanan Entegre Çimento Tesisi, yalnızca bir köyün değil, geniş bir bölgenin geleceğini etkileyecek. Tartışmanın ekseninde iş ve aş vaatleri ile çevresel ve sosyal kaygılar yer alırken, konu sadece yerel değil, ulusal ve küresel boyutlarıyla da değerlendirilmeli. Bu tartışma, ekonomik kalkınma, çevre koruma, toplumsal sağlık ve siyasi etik gibi birçok temel değeri doğrudan ilgilendiriyor.
Köylülerin, işsizlik nedeniyle fabrikayı desteklemelerinin samimi bir talep olduğu açıktır. Ancak bu talep, manipülasyon olasılığını da göz ardı etmemelidir. Şirketin, köy halkını istihdam önceliğiyle ikna etmesi, ekonomik çaresizliği bir fırsata dönüştürme stratejisi olabilir. Üstelik fabrikanın vaat ettiği istihdam, çevresel ve sağlık kayıplarını telafi edecek ölçüde midir?
Diğer yandan, köylülerin suçladığı Deştin Çevre Platformu’nun “ajanlık” ve “pazarlık” iddiaları, meseleyi daha da karmaşıklaştırmaktadır. Bir yanda uluslararası vakıflarla bağlantı kurduğu iddia edilen çevreci hareket, diğer yanda sermaye gücüyle köylü desteğini kazanmaya çalışan bir şirket bulunmaktadır. Bu durum, sadece çevresel ve ekonomik kaygılar değil, ahlaki ve siyasi soruları da gündeme getirmektedir.
Siyasetçilerin bir yandan fabrika için yapı ruhsatı verip diğer yandan çevreci hareketleri destekler görünmesi, hem yerel yönetimlerin hem de merkezi otoritelerin çelişkilerini gözler önüne sermektedir. ÇED raporunun iptali için yapılan başvurular ve sonrasında yaşananlar, sürecin hukuki şeffaflıktan uzak olduğuna dair endişeleri artırmaktadır. Bu, halkın yöneticilere olan güvenini sarsan bir durumdur.
Çimento fabrikası gibi projeler, kısa vadeli ekonomik kazanımlar sunarken, uzun vadeli toplumsal ve çevresel maliyetlere yol açabilir. İnsan sağlığı, temiz su kaynakları ve sürdürülebilir tarım gibi temel değerlerin zarar gördüğü bir kalkınma modeli, halkın refahını sağlayamaz.
“Orda bir köy var uzakta, o köy bizim köyümüzdür” anlayışıyla hareket etmek, yalnızca orada yaşayanları değil, tüm Türkiye’yi ilgilendiren bir meseleyi işaret eder. Bir bölgenin doğasına verilen zarar, dolaylı olarak tüm ülkenin iklimini, gıda güvenliğini ve sağlık koşullarını etkileyebilir.
Çimento fabrikasının Muğla’ya kazandıracakları ile kaybettirecekleri arasındaki dengeyi yalnızca ekonomik göstergelerle değerlendirmek eksik bir yaklaşım olur. İnsan sağlığı, çevresel sürdürülebilirlik ve toplumsal bütünlük, bu tür projelerde asıl öncelik olmalıdır. Köylülerin ekonomik taleplerine, çevresel zararları en aza indirecek alternatif çözümlerle karşılık verilmelidir.
Uzun vadede, Türkiye’nin kalkınması insan merkezli politikalarla mümkündür. Betonlaşma, yalnızca ekonomik büyüme değil, toplumsal ve ekolojik bir çöküşü de beraberinde getirebilir. Bu nedenle, tartışmanın özünde çevre, insan ve kalkınma dengesini gözeten bir yaklaşım bulunmalıdır.
Muğla’nın Menteşe ilçesinde yapılması planlanan çimento fabrikası tartışmasında, pek çok tarafın sıkıştığı noktada Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün sözlerini ve mirasını kendi görüşlerini desteklemek için kullanması dikkat çekiyor. Bu, yalnızca bu olay özelinde değil, Türkiye’deki genel tartışma kültüründe sıklıkla görülen bir durumdur. Ancak burada sorulması gereken soru şudur: Atatürk’ün isminin bu tür tartışmalarda taraflı bir biçimde kullanılması, onun mirasına ne kadar uygun?
Mustafa Kemal Atatürk, kalkınmayı sadece ekonomik büyümeyle değil, insan ve doğanın bütünlüğüyle ele alan bir liderdi. Onun “Üretimden uzak bir millet, fakir kalmaya mahkûmdur” sözü, üretimin önemine vurgu yapsa da, bu üretimin hem insanlar hem de doğa üzerindeki etkisini gözeten bir yaklaşımı işaret eder. Aynı şekilde, “Bu vatan, çocuklarımız ve torunlarımız için cennet yapılmaya değer” sözü, kalkınma projelerinde gelecek nesillerin de haklarının gözetilmesi gerektiğine işaret eder.
Bu bağlamda Atatürk’ün şu sözleri hatırlanabilir:
“Ben manevi miras olarak hiçbir ayet, hiçbir dogma, hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kural bırakmıyorum. Benim manevi mirasım bilim ve akıldır.”
Dolayısıyla Atatürk’ün mirasını, bir tarafın çıkarına dayanak yaparak değil, onun önerdiği bilimsel ve akılcı bir yaklaşımla bu tür projeleri değerlendirmek asıl doğru olan yoldur.
Türk Bayrağı ve Atatürk amaçlara hizmet eden araçlar değildir.