Kaynak : T24.com.tr
“Dünyaya yeni bir şey öğretmeye lüzum yok. Gerçeğe dayanmak, şiddet içermeyen barışçıl direniş, dağların varlığı kadar eskidir. Tek yaptığım her ikisini de en geniş kitlenin katılımını sağlayacak bir şekilde denemeye girişmiş olmamdır.”
Mahatma Gandi
Gandi’nin, ünlü ‘Tuz Yürüyüşü ‘nün analizinde şöyle bir not var: “Gandi, direnişin başarısı için bir ilkenin vazgeçilmez olduğunu kavrayacaktır: Gerçeklik…”
Turizm camiasının duayen kabul ettiği Cem Kınay, bir turizm senaryosunu ortaya koyarken geleceğin liderlerini şöyle tarif ediyor: “Geleceğin liderleri, etrafında kendi topluluğunu yaratabilenlerdir.” Daha önce de dile getirmiştim. Bu tarifi çok beğeniyorum.
Liderlerin, sadece yandaş ve karşıt değil, kendilerine inanan bir kitle (topluluk) yaratmak istiyorlarsa ‘gerçekliğe’ sarılmaları gerektiğine inananlardanım.
Tıpkı Gandi gibi… Belki de; Atatürk ve Gandi arasında oluşan duygu birliğinin nedeni, salt gerçekliğe olan düşkünlükleridir. Koca dünyayı sömürgeleştirmiş İngiltere’yi dize getiren bu iki liderin ortak özellikleri arasında başka şeyler de var. Hint halkı, bağımsızlığını borçlu olduğu Gandi‘ye, Bupa; ‘Ulusun Atası’ diye seslenmiş ve ona bir unvan daha vermiştir; Mahatma… Yüce Ruh. Biz de, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal’e; Atatürk ve Ulu Önder derken benzer bir anlamı içselleştirmiş olmuyor muyuz?
Haklısınız, günümüz siyasetçilerine ve liderlerine mesaj vereyim derken çıtayı yüksek bir yere koymuş olabilirim. Ancak gerçeği aramak yerine, yalanın güzelliğine kendini kaptırmış olanlarına da bir gönderme yapmaktan kendimi alıkoymalı mıyım sizce? ‘Doğru-Dürüst’ davranış iletişimde olduklarımız için bir haktır.
Muhataplarımız kim olursa olsun büyükten küçüğe, zenginden fakire, güngörmüşten görmemişine kadar hiç ayırmaksızın herkese karşı sorumluluğumuz budur. Bu açıdan Kılıçdaroğlu yürüyüşü devam ediyor demek; onun bireysel haklar ve özgürlükler arayışında ülkesi ve halkı adına önemli bir sorumluluğu yerine getirmeye çalıştığını söylemek demektir.
Ülke adına bir gerçekliktir tüm mesele; yılların karşı devrim birikimi ve kini karşısında artık (demokrasinin uğradığı yıkım da düşünüldüğünde) neredeyse tabelası bile kalmayan Cumhuriyet tehlikededir…
Cumhur İttifakı’nın yeni paydaşları da hesaba katıldığında hala bunu göremeyen kaldı mı?
(Ha evet, kalan bir kişi var ve elbette kim olduğunu hepimiz biliyoruz.)
Yukarıdaki satırları birkaç cümle ile güncellediğimi saymazsak yaklaşık üç yıl önce kaleme almıştım.
Netflix’le tekrar gündeme gelen Gandi (Gandhi) filmini izlemeye başlayıp sonra uyuya kaldığımda sabahleyin bu iki kelime ile aklımda yazıya oturdum.
Kılıçdaroğlu’nun bu canım yurdu, ikinci yüzyılında getirdiği siyasal eşiği anlatmak için bunlardandan daha iyi iki kelime bulamazdım.
Bay Kemal, hakikati görmüş ve geniş bir toplumsal mutabakatın oluşması adına attığı adımlarla muhalefeti neredeyse firesiz bir araya getirmişti sonunda.
Ülkenin demokratik güçleri, etnik, dini, mezhepsel, insan hakları ve özgürlükler eksenindeki tüm problemlerin çözüm yeri olarak, tek adamlıktan kurtuluşu da önceleyen ve halkın iradesini geniş bir yelpazede temsil edebilecek bir parlamentoyu yüksek ve gür sesle işaret ediyor.
Mustafa Kemal Atatürk ‘yurtta barış’ derken başka ne demiş olabilirdi ki?
Aklınızın bir yerinde hala Muharrem İnce‘nin takılı kaldığının farkındayım. İnce konusundaki fikrimi, bir alıntı yaparak ifade edeyim:
“Başarılı olmak isteyen herkes çıplak gerçekliği olduğu gibi görmeyi öğrenmelidir.”
Ne yazık ki gerçeklikten kopmuş bir Muharrem İnce, kazanmak değil kaybettirmek için aday olduğunu yüzümüze çarpa çarpa anlatalı üç beş gün oldu olmadı.
Kendisini seçmene havale etmekten öte hakkında denebilecek bir şey kalmamıştır.
Kemal Kılıçdaroğlu‘na gelecek olursak, tarihin perdesi bugünler için aralandığında adına çok şey söylenecektir.
Ben bugünden halkını hürmetle dinleyen bir lidere duyduğum özlem ve onun yürüyüşüne olan tüm saygımla yine Gandi‘nin sözlerinden alıntı yaparak tarih sahnesine bir çentik atmak istiyorum:
“Önce seni görmezden gelirler, sonra sana gülerler, sonra seninle dövüşürler ve sonra sen kazanırsın.”
Eyvallah Kılıçdaroğlu, başaracaksın…