Aristoteles gençleri değil yaşlıları sever. Platon kanalıyla bize ulaşan Sokrates ise gençleri. Sokrates gençlerin o heyecanlı, duygu dolu ve dinamik hâlini bıyık altından gülümseyerek karşılarken Aristoteles ölçülülüğün ve tecrübenin tarafını tutar. Aristoteles’e göre yaşlılardan öğreneceğimiz çok fazla şey vardır. Gençlik dönemi, hepimizin özlemle hatırladığı bir dönem olmakla beraber 40 yaşını aşmış insanlar çoğunlukla; “ah keşke bu aklımla o yıllara dönebilseydim” diye hayıflanırlar!
CHP toplumda oluşan değişim beklentisini karşılamak adına bazı belediyelere genç adaylar atadı, Bodrum da bu yerlerden biri oldu. 30 Yaşında genç bir belediye başkanı adayımız var artık! Literatürde, genellikle 14-25 yaş aralığında olanlara “genç”, bu dönem aralığına da “gençlik” denmektedir. Bu dönemi önemli ve ayırıcı kılan en önemli özellik, gencin hem fizyolojik (enerji, coşku, ataklık) hem de psikolojik açıdan çok hızlı gelişmeye ve değişmeye başlamasıdır. Zira yoğun bir duygu selinin yaşandığı bu dönemde genç, çok farklı duyguların etkisine girebilmektedir. Toplumda gençlik algısının değiştiği ve yaş sınırının yükseldiği günümüzde başkan adayımızı da genç sınıfına sokmak mümkün. Tamer Mandalinci eğer seçilirse 1984 de 33 yaşında belediye Başkanı seçilen Cevat Bilgiç’ten sonraki en genç başkan olacak Bodrum’a…
Peki gençliğin verdiği enerji, coşku tek başına Bodrum’un sorunlarını çözebilmeye yeter mi? Rant iştahının bu kadar büyük olduğu, hem kamu kurumlarının hem de sermayenin büyük tehdidi altında heba olan Bodrum’u korumak, kollamak ve geliştirmek yolunda yeterli donanım ve kişiliğe de sahip olmak gerekmez mi? Bir diplomasının olması, yabancı dil konuşması ve ailesinin siyasetten gelmiş olmasının da tek başına bunları sağlamadığını deneyimlerimizden biliyoruz. Gençlik ancak, Aristo’nun dediği gibi ölçülülük ve tecrübe ile güçlendirilirse daha anlamlı olabilir. Toplumda bu tanıma uygun bir çok gencimiz olduğunu da kabul etmeliyiz.
Bu açılardan baktığımda, Başkan adayımızın bazı eksikleri olduğunu ifade etmek isterim. Mesela, iddiası meclis adaylığıyla sınırlıyken kendisine sunulan başkanlık teklifini diğer aday adaylarını dikkate almadan kabul etmesi ( demek ki o arada Bodrum’u yönetebilecek bilgi ve donanıma eriştiğini düşündü) hiç de nezaketli bir davranış olmadı ve bizlerin demokrasi anlayışına uymadı. Ayrıca, yıllarca bir mesleği icra etmesine rağmen tam yeterliğe ulaşmadığını düşünerek mesleki unvanını kartvizitlerinde dahi yazmaktan imtina eden insanların aksine tecrübe ile gelişen bir meslek olan mimarlık unvanını seçim afişlerinde kullanması da biraz gereksiz oldu.
Ego her siyasetçi için vazgeçilmez bir duygudur. Kontrol edilebildiği ölçüde halka dönüşü olumludur. Kolay kazanılan zaferler, gelinen yerler insanı bir üst aşamaya taşır ve tehlikeli olan da budur, önce kibir ardından da narsizim gibi. Dilerim böyle olmaz…