Doğum yeri Kayseri / Pınarbaşı olan Gündoğ, İlk -Orta ve Lise Eğitimini Ankara'da tamamladı.
Ankara Yapı Meslek Lisesi'nin ardından, Anadolu Üniversitesi Ön Lisans İşletme ve sonrasında Yerel Yönetimler Bölümü'nü bitirmiştir.
1987 Yılından beri Bodrum'da yaşamını sürdüren Gündoğ, 1996 Yılında Özgürlük ve Dayanışma Partisi Genel Merkez Kurucuları arasında yer almış,
1994 Yılında ticaret yaşamına başlamış ve 1996 Yılında üretim sektörüne geçiş yaparak, Bodrum'da Marka Tescili, Sanayi Sicil Belgesi, TSE Belgesi, Garanti Belgesi, Kapasite Raporları çalışmaları yaparak sektöründe firmasını lider pozisyona taşımıştır.
Bodrum Esnaf, Sanatkar ve Sanayiciler Derneği (BESİAD) kurucuları arasında yer alan Gündoğ
Bodrum'un ilk, Türkiye'nin ise ilklerinden olan Bodrumhaber.com adlı haber sitesini 2001 yılında kurmuştur. Radyo Gündoğ ve Bodrum Haber Gazetesi'ni kurarak yayıncılık, yayımcılık ve basın sektöründe faaliyetlerde bulunmuştur.
Gündoğ, halen Medya İletişim okumakta, yatırım danışmalığının yanı sıra Bodrumhaber.com haber sitesinde yerel yönetim yazıları yazmaktadır.
mustafa@bodrumhaber.com
Yolda yürürken, böyle bir sesleniş karşısında dönüp bakarsınız. Genelde bu tür hitabı insanlar üzerine alır.
Evet aslında aynı kentte doğanlardan ziyade, o kentte birlikte yaşayanlar birbirleriyle hemşehridir. Her ne kadar bunu özümüzden kopmak gibi algılasak ta “doğduğumuz değil, doyduğumuz yer” dir bizim kentimiz.
Göç ederiz başka kentlere, geldiğimiz şehirlerin yada kültürel coğrafya bölgelerinin dayanışma derneklerini kurarız.
Neden…
Bazen de göç ettiğimiz kentler, bize karşı dayanışma dernekleri kurar. Yaşadığımız kentte buna örnek ne yazık ki vardır.
Ayrışıp kümeleniriz, kümelenip ayrışırız…
Mutlaka bölüne, bölüne çoğalarak bir bütün haline gelme yollarını ararız. Ulusal spor müsabakalarında olduğu gibi.
Bir kentte yaşıyorsak ve yaşamaya devam edeceksek, “kendi özümüzü koruyoruz” diye geldiğimiz kentin bir mahallesi haline getirmeye çalışacaksak; sosyal, kültürel, ekonomik v.s alanları bireysel ve toplumsal olarak geleceğimize karşı suç işlemiş oluruz.
Her canlı kendisini korur korumasına lakin, kendimizi korumak için ayrışmak yerine bütünleşmek gerekir. İster öz geldiğimiz noktaya gidelim, istersek göç ettiğimiz kentteki ayrışmalarımıza bakarsak değişen bir şey yok. Salt güç elde etmek için sosyalleştiğimizi sanırız.
Bakın etrafınızdaki “hemşehri” derneklerine; seçim gelir koltuk isterler, kendilerine orada burada yer isterler, üç beş kişiyle ne kadar çok olduklarını söylerler. Bu derneklerin, vakıfların, başkanların bazıları çobanlığa soyunur.
Seçtiğimiz kanun koyucu milletvekillerimiz.
5393 Sayılı Belediye Kanunun 13.Maddesiyle konuya son noktayı koymuş aslında ;
Hemşehri hukuku
Madde 13- Herkes ikamet ettiği beldenin hemşehrisidir. Hemşehrilerin, belediye karar ve hizmetlerine katılma, belediye faaliyetleri hakkında bilgilenme ve belediye idaresinin yardımlarından yararlanma hakları vardır.
Dikkat ettiniz mi kanun ne diyor? Belediye karar ve hizmetlerine katılma, belediye faaliyetleri hakkında bilgilenme ve yardımlardan yararlanma hakları vardır hemşehrilerin.
Bütün bunları hak olarak gören bir yasaya sahibiz.
Yaşadığımız kentte hepimiz hemşehriyiz.
Ancak Bodrumda uzun süreli yaşayanlar ikametleri olmadan ve sadece yazları yaşayanların hemşehri kapsamına girmediği, kentle ilgili çok fazla bir şey söyleme hakları olmadığı kanunda da açıktır. Biz buna “misafir umduğunu değil bulduğunu yer.” diyoruz.
Hemşehri hukukuna dönersek, yapılması gereken nelerse yönümüzü o tarafa çevirmeliyiz.
Yani , Yaşadığımız kente sahip çıkmalıyız…
Önce kentli olmalıyız sonra ortak kent kültürü ve kent bilinci yaratmalıyız.
Gazeteci arkadaşım Abdülkadir Sevindik son yazsında çok güzel bir tanımlama yapmış ; “Herkes Bodrum’un hikayesini geldiği gün ile başlatır” üzerinde düşünülmesi gereken bir deyiş.
Bodrum, kent olarak göç almaya başladığı günden bu yana, önceki yerleşiklerle sonraki yerleşenler arasında “Bodrumlu olan, olmayan” çelişkisi ve çekişmesi başlamıştır.
Peki sizce Bodrumlu kimdir.
Birileri bu tümcenin ne demek olduğunu düşüne dursun, biz devam edelim yolumuza. Cehaletle savaşırız, lakin inatçılıkla uğraşmaya değmez, görmezden gelmek lazım.
Kentli Olmak Nedir ?
“Kentlilik bireylerin, kurum ve kuruluşların kentte yaşamanın gerektirdiği koşul ve normları anlamış, özümsemiş ve benimsemiş olmalarıdır.”
“Kentlilik bilinci, kentte yaşayan bireylerin kente özgü davranışlar sergilemeleri, birer kentli ve paydaş olduklarının farkında olmaları ve buna uygun davranmaları anlamına gelmektedir.”
Kent Kültürü Nedir;
“Kent kültürü veya kent kimliği, mekân ve uzam boyutuyla kent bünyesinde yaşayan insanlarca, ortak bir paydaya istinaden üretilen maddi veya manevi değerlerin oluşum sürecidir. Burada önemli olan kente dair bir bellek oluşumu ve üretilen kültürel çıktıların kentli insan vasıtasıyla anlamlanıyor oluşudur.
Bu tanımlamaları ve içerikleri çoğaltarak doldurmak olası, bir tanımı daha sizlerle paylaşmak istiyorum ;
“Kent kültürünü oluşturan değerler sadece fizik mekân yapısı, kent dokusu yani strüktür olmayıp, o kentte, mekânsal olan ya da olmayan (ses, koku,vb) tüm imgelerin, zihinlerdeki kalıcı nitelikleridir.”
Yaşadığımız kente indirgediğimizde konuyu, “Dünya Markası” diyenlere henüz bir kent olamamış, kent kimliği olmayan, kent hafıza olmayan, ortak kent kültürü yaratılamamış
Ve
“Her yeri misler gibi kokması gerekirken, pislik kokan bir marka kentte yaşıyoruz.” demek geliyor içimden.
Hemşehrim…
Yaşadığımız kente sahip çıkmalıyız bir kentin gerçek sahipleri o kenti yönetenler değil, o kenti yaşayanlardır.
Söz hakkımıza, karar hakkımıza, hesap sorma hakkımıza, kısaca insanca yaşam hakkımıza sahip çıkmalıyız.
Kent nasıl yönetilir, kimler yönetir. (bunları da yazmalı)
Hepimiz tek adam rejimine karşı çıkarken, benzer yetkilerle donatılmış yerel tek adamların esaretinde yaşamamalıyız.
Kentlerimiz, tek adamlarla ve iş bilmez, kendini eş başkan görenlerle yönetilmekte…
“Ticarete, tatile değil 600 yıl önce Bodrumu imar etmeye geldik, Öz bodrumluyum.” diyenlerle yönetilen Bodrumun hali ortada.