DOLAR
32,5328
EURO
34,8363
ALTIN
2.428,44
BIST
9.645,02
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Muğla
Az Bulutlu
26°C
Muğla
26°C
Az Bulutlu
Çarşamba Az Bulutlu
22°C
Perşembe Açık
23°C
Cuma Açık
26°C
Cumartesi Açık
26°C

AŞK’IN TARİFİ

Bugün bilimsel araştırmalara konu olan, tarifi konusunda bilim insanları ve psikologların bile çok fazlaca fikir ayrılıklarına düştüğü, bütün kültürlerde ve toplumlarda kabul gören, insanlık tarihinin en eski duygusu olan aşk’ı, kendi penceremden yorumlamaya çalışacağım.

Keske yemek tarifi kadar kolay olsaydı.

Şundan şu kadar, bundan bu kadar karıştırın, tuzunu kontrol edin, kaynamasını bekleyin, sonra servis edin falan olsaydı ama değil.
Nihayetinde görülmeyen, duyulmayan, yiyilmeyen, içilmeyen, dokunulmayan bir şey karşımızdaki.

Yani aslında olmayan bir şey ama aslında var olan da bir şey.

Tam bir karmaşa.

Bu da bir virüs olabilir mi acaba ?

Tamam gülmeyin mevzu ciddi, konuya dönelim.

Aslında ne kadar saçma. Mikroskopla bile görülmeyen bir şey, bütün hücrelerinizi esir alabiliyor, bu da yetmezmiş gibi hepsine komut bile verebiliyor.

Elleriniz, ayaklarınız, gözleriniz, kulaklarınız, ciğerleriniz, kalbiniz, beyniniz, hatta nefesiniz bile onun karşısında hazır ol da duruyorlar.

Meğer ne büyük bir komutanmış, bu bizim görünmeyen ufaklık. Bizde kendimizi bir halt sanıp her şeyi bizim kontrol ettiğimizi sanıyoruz. Oysa daha hücrelerimize bile söz geçiremiyoruz.

Bilim insanları olayı çok karmaşık hale getirmişler. Kimisi nöropeptit ve norotransmitterlerin karışımı diyor. Başka birisi olayı kartizol yani stres hormonunun artmasından kaynaklanan bir vaziyet diyor. Öbür birisi aksitosin, bağlılık hormonu falan diyor. Anlayacağınız bilim işin içinden çıkamamış, herkes kafasına göre yemeğe tuz katmış.

Onların penceresinden bakarsak direk aşağı düşeriz.

Bana göre aslında durum o kadar da karışık değil. Ben olayı iki ana başlığa ayırmayı daha uygun buluyorum.
Birincisi cinsellik, ikincisi ego tatmini. İnsanlar öncelikle sevişmek için bir araya gelirler, sonra da birbirlerinin egosunu tatmin ederlerse devam ediyorlar. Siz hiç birbirlerine iyi davranmayanların birbirlerini sevdiklerini gördünüz mü?

Buyrun size ego işte.

Peki siz hiç biz asla sevişmiyoruz sadece birbirimizi seviyoruz diyenleri gördünüz mü, duydunuz mu ?

Alın size cinsellik işte.

Gördüğünüz gibi bütün hikaye bu ikili arasında geçiyor..

Konuyu biraz daha açayım.

Cinsel hayatları kötü olan çiftlerin siz hiç mutlu birliktelikler yaşadığını gördünüz mü?

Emin olun yoktur. Birbirlerini idare ediyorlar hepsi bu.

Diğer yandan sürekli tartışan, kavga eden, birbirlerine gönül okşayıcı sözler söylemeyenlerin, mutlu olduklarını gördünüz mü?
Emin olun onlardan da yoktur. Şüphesiz onlarda birbirlerini idare edenler kulübünün mutsuz üyeleridirler..
Anlayacağınız bu konuyu ne kadar uzatırsak uzatalım, dönüp dolaşıp aynı yere geleceğiz. Bana göre filmin başrolünde bu iki oyuncu var, diğer bütün oyuncular figüran ve onlar birkaç bölüm sonra yoklar. Bütün hikaye bu iki kahraman arasında geçiyor.

Filmleri yerinde bitirmek ne kadar önemliyse, burda da aynı şekilde önemlidir.

O yüzden THE END yapalım gitsin..