DOLAR
32,5004
EURO
34,6901
ALTIN
2.496,45
BIST
9.693,46
Adana Adıyaman Afyon Ağrı Aksaray Amasya Ankara Antalya Ardahan Artvin Aydın Balıkesir Bartın Batman Bayburt Bilecik Bingöl Bitlis Bolu Burdur Bursa Çanakkale Çankırı Çorum Denizli Diyarbakır Düzce Edirne Elazığ Erzincan Erzurum Eskişehir Gaziantep Giresun Gümüşhane Hakkari Hatay Iğdır Isparta İstanbul İzmir K.Maraş Karabük Karaman Kars Kastamonu Kayseri Kırıkkale Kırklareli Kırşehir Kilis Kocaeli Konya Kütahya Malatya Manisa Mardin Mersin Muğla Muş Nevşehir Niğde Ordu Osmaniye Rize Sakarya Samsun Siirt Sinop Sivas Şanlıurfa Şırnak Tekirdağ Tokat Trabzon Tunceli Uşak Van Yalova Yozgat Zonguldak
Muğla
Az Bulutlu
18°C
Muğla
18°C
Az Bulutlu
Pazar Hafif Yağmurlu
20°C
Pazartesi Açık
23°C
Salı Parçalı Bulutlu
22°C
Çarşamba Açık
22°C

AMA, ÖNCE ÇOCUKLAR İÇİN…

A+
A-

Mersin’in Yenişehir İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü, okullara gönderdiği yazıda, Milli Eğitim Bakanı (MEB) Ziya Selçuk’un eşi Rana Selçuk’un katılacağı Aylin Şengün Taşçı konserinde, Selçuk’a eşlik edecek okullardan 2’şer öğretmen görevlendirilmesini istedi. Rana Selçuk’un ziyaret edeceği okullardan velilere gönderilen mesajda ise “Hasta olan çocukları göndermeyin, saçlarına ve giysilerine özen gösterin” denildi. Şaşırdık mı bu duruma? Şimdi şaşırmıyor oluşumuz ayrı bir vehamet. Ama bu vaka neresinden tutsan elde kalacak, yüreğe oturacak bir durum gibi. Şimdi öğretmenler, konsere gidecek bakan eşine niye eşlik ediyor? Bu eşlik akabinde solistin sesi daha mı kulağına hoş gelecek bakan eşinin? O ertesi günü talimatı niteliğindeki mesajı alan ailelerin kendilerini nasıl hissettiği ayrı bir konu. Hasta olan esasen çocuğa olan bu bakıştır. Milli Eğitim ve çocuklar bu zihniyete teslim.

Çocuğa yönelik böylesi durum sadece Mersin’de yaşanmıyor tabi ki. Bodrum’da da farklı bir boyutta gibi görünse de; aynı sonuçla buluşan örnekler yaşanmadı değil. Mesela bir tanesi: Bodrum çöplüğünde çalışan Viranşehirli ailelere: “Çocuğunuz koktuğu için bu ilköğretim okulunda istenmiyor” mesajı gönderilmişti. Ve yavrucaklar bir süre okullarına gidememişti. Bu arada olabildiğince duyarlı davranışı ile bu rezaletin sonlanmasında büyük etkisi olan rahmetli Savaş Ay anılmadan geçilemez sanırım. O çocukların naylon çadırdan ibaret, banyosuz ortamda kalışından dolayı en ufak bir sorumluluk ya da suçluluk duygusu hak getire… İşin kolayı seçilmiştir. Ötekileştirilmelerinde, izole edilmelerinde bulunmuş çözüm. Yani gözümden uzak dursun mantığı hakim gibi duruyor.

Balerin Ceren Özdemir’in katilinin ifadesi malum bilinçaltındaki karanlık ve kanlı fotoğrafın görebildiğimiz tarafıydı esasen. Fail: “Onu zayıf olduğu ve bana karşı direnemeyeceği için hedef olarak seçtim” diyordu. Mantık aynı değişmiyor. Kadınlar ve çocuklar daha savunmasız oldukları için hedef oluyor biraz da. Bu memlekette en çok da; erkeklikten, güçten söz edilen bölgelerde bu dram yaşanır. Ama işte bu erkeklik, kadınlara ve çocuklara yönelik zehirli lekedir. Zayıf olana yönelik saldırganlık, esasen en büyük zayıflıktır.

İslami ritüelleri esas alanlarda bir yaş takıntısı var. Bu arızalı takıntı daha çok  kız çocuğuna yöneliktir. Diyanet bu anlamda en çeşidi ve yoğunluğu en zengin resmi kurum olagelmiştir. Bunlardan birisi mesela: Web sitesinde buluğ çağına girenlerin dinen nikahlanabileceğinden söz edilmiştir. Buna göre kız çocukları 9 yaşında hamile kalabiliyor. Erkek çocuklarda 12 yaşında baba olabiliyor. Devam edelim. Kız çocuğu tecavüzcüsü ile evlenmeye rıza gösterirse, tecavüzcü cezadan muaf olma hali. Böyle bir şey olabilir mi? Çocuğun irade kullanabilmesi olası mı? Ayrıca daha çarpık örnekler mevcut. 10 kişi çocuğa tecavüz ediyor. Çocuk hangi tecavüzcü ile evliliğe rıza gösterecek? Kurayla mı belirlenecek? Ama hepsini geçelim. Tecavüzcüsü ile uyuyup, güne de onunla başlayacak. Bundan ağır bir işkence olabilir mi? O çocuğu her ve her gün öldürmek anlamı taşıyor bu sapkınlık. Ama mantık ne? Çocuk zaten kirletilmiştir. Başkasıyla hayat kurması olası değildir. Böylelikle çocuğu da kurtarmış oluyorlar bu uygulama ile. Mahkemelere gelince; pek çok tecavüzcüye iyi hal indirimi lekeli dosyalar içersinde ibret vesikası olarak yer almaktadır. Burada şunu söylemekte olası: “Mahkeme heyeti cehennemde kuruluyorsa, şeytanı dava edemezsin.”

Çocuk sadece cinsel anlamda tecavüze uğramıyor bu bereketsizleştirilen topraklar üzerinde. 2 milyonun üzerinde çocuk acımasız sömürü koşullarında çalıştırılmakta. Ve yüzlerce çocuk iş kazaları sonucu yaşamla vedalaşmaktadır. Eğitim, sağlık, barınma hakları ellerinden alınmış çocuklara yaşam da fazlalık görülmüştür. Bir başka gerçeklik sanık sandalyesine oturan çocuk sayısında hızlı bir artış var. Ve çocuk cezaevleri en seri üretilen yapılardan olmuştur memlekette. Sistem çocuk suçlu üretmekte de oldukça mahir. Adeta bir cehennem coğrafyasıdır memleket çocuklar için. Ve her şekilde yakıyor minik bedenleri. E tabi öyle olunca yaşayabildikleri sürece sadece sistemin figürüdür çocuklar. Tecavüz sistemin özünde var. Bu noktada inanç eğitimi oldukça besleyici etki yapıyor. Burada inanç üzerine bilgi vermek ile inanç eğitimini ayırmak gerek. Ayrıca ülkede inanç eğitimi veren kurumlardaki çocuk taciz ve tecavüzleri şaşırtıcı bir durum olarak karşılanmamaktadır. Bu benimseme acı tablonun kahrolası ve kırılası çerçevelerinden birisini oluşturmaktadır.

Hayat ne kadar çağdaşlığa evriliyorsa, bilim ne ölçüde esas alınıyorsa, adalet fikri hangi ölçüde tanrıça Themis’in terazilerinde dengeli yerini alabiliyorsa, sevgi ve hoşgörü ne ölçüde gökyüzüne serpiştirilebiliyorsa cehennemin çocuklar üzerindeki yakıcı ve yıkıcı etkisi cennete doğru yol olur. Minik yüreklere cehennemle, şeytanla, ateşle korku salınamaz. Kelebeklerin, çiçeklerin, oyuncakların, uçurtmaların, güvercinlerin dünyasında mutluluğu ve umudu yüreğinde hisseder çocuk. Zaten öyle de oluyor. Nesin Vakfı, ÇYDD gibi yapılanmalar bu nedenle çocuklara nefes ve umut olagelmişlerdir. Çocuklara köyler, bahçeler, cennetler yeryüzünde üretilmiştir buralarda. Bağnazlık ve gericilik en çok çocukları ve doğal olarak onların annelerini soluksuz bırakır. Karanlık birazda çocuklar üzerindeki kirli hesapları bozulmasın diye laik, çağdaş, aydınlık olana acımasız bir tarzda saldırır. Belki de ondandır; aydın eğitimcinin okulundan koparılması, onca gericilik karşıtı insana mapusluğun reva görülmesi, düşünceye pervasız saldırı, akıl dışı yok edicilik… Yok edicilik derken; ülke bu anlamda açık hava mezarlığı gibidir adeta. Bunlardan minik Ayşe’lerin annesi Türkan Saylan en ironik ve iç sızlatan örneklerden olsa gerek. Gericiliğin saldırganlığının bir nedeni de çocuklar üzerindeki vahşi sömürüsünü, tecavüzünü devam ettirme isteğidir.

Mersin’de okuyan öğrencinin, Bodrum çöplüğünde yaşayan talihsiz Agit’in, sapkın kurbanı balerin Cerenler’in, Diyanet fetvası ile 8-9 yaşında anneliğe zorlanan Ayşe’lerin, tecavüzcüsü ile evlenmeye zorlanan Emine’lerin, 11 yaşında suçlu ilan edilip mapusa atılan Edip’lerin, iş kazasına kurban giden 12 yaşındaki İsmail’lerin ve daha nicelerinin başka bir bahara, bu acımasız, vahşi ve cehennemi sistemden kurtulmaya ekmek kadar, su kadar, hava kadar, güneş kadar ihtiyacı var. Ruhumuzu ve vicdanımızı bundan kaçıramayız. Unutulmasın. Hayatları çalınanlar, mutlaka ama mutlaka zamanın karanlık bir anında gelip bizim kapımızı çalacaklardır. Artık yetmez mi? Mızmızlanmak, ah-vah acıyı azaltmaz. Yaranın derinleşmesine çare asla olamaz. Oysa hayatın ve çocukların sevgi dokunuşuna, sıcak bir bakışa, onurlu müdahalelere, yürek dolusu isyan çığlığına ihtiyacı var.

Aktur tatil sitesi