Kiminle Barış, Nasıl Bir Çözüm?
Bir soruna her zaman aynı noktadan baktığınızda, algılanan, baktığınız yerdeki sorundur. Bakış açısını her değiştirişinizde sorunun değiştiğini göreceksiniz. Bakış açılarının toplamı, asıl sorunu ortaya koyacaktır.
Bakmak için iyi bir fiziki göze sahip olmanız gerektiği gibi, işin ruhu için gönül gözüne de sahip olmalısınız.
Bir küp düşünün, aynı düzlemden baktığınızda tek kare görürsünüz. Bir küpün altı görünüşü vardır. Küpe belirli bir yükseklikten köşesinden bakarsanız, iki görüntüsünü açısal olarak algılarsınız, buna 2 boyut deniliyor.
Küp şekline (prizma) belirli bir açıdan yüksekten bakarsanız iki boyut görüp üç boyutlu algılarız. İnsan gözü, esas olarak iki boyutlu bir algılama yapar. Ancak, beynimiz bu iki boyutlu görüntüyü, derinlik ve mesafe gibi üçüncü boyutu ekleyerek üç boyutlu bir şekilde işler.
Sıradan bir küpü algılamamız için çok bakış açısı ve kesitleri gereklidir. Bakış açımızı değiştirmedikçe sorunları algılayıp çözmemizin olasılığı yoktur.
Ulusal gündemde; MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim’de PKK lideri Abdullah Öcalan’a, örgütü lağvetmesi koşuluyla, “Umut hakkı için başvurması ve TBMM’de DEM Parti Grup Toplantısı’nda konuşması” için çağrı yapması var.
Deniz Gezmiş’e “terörist” diyen Devlet Bahçeli’nin, Abdullah Öcalan’a şartlı tahliye sunması irdelenmesi gereken bir durum, ancak konumuz kimin terörist olduğu değil.
Diğer taraftan ise “silahları gömün gelin” çağrısı yapılarak, yeni bir “Çözüm Süreci” başlatıldı gibi.
Bu iş olmayacak duaya âmin demek gibi bir şey. Var sayalım ki denilenler gerçekleşti. Her şey sulh mu olacak dersiniz?
Bin yılların devlet tecrübesi olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin, bu türden konuları polemikler içerisinde, aleni tartışmasını doğru bulmadığımı söyleyebilirim.
Anadolu insanı olaya şöyle bakacaktır. Her mahallede bir evlat acısı varken, bu acı Öcalan’ın serbest bırakılmasıyla söner mi?
Sorunun çıkış noktasından varış noktasına kadar olan süreç, bir küpe bakışımız gibi değerlendirilmelidir. Silahların gölgesinde sulh olmayacağı kesin. PKK neden kurulmuş, siyasi süreçte neler olmuş, iyi bilinmelidir.
Sorunun Abdullah Öcalan’a ve PKK’nın silah bırakmasına dayandırılması, gelecekte daha güçlü bir örgüt yaratılmasına neden olacaktır. Artık konu Kürt insanının meselesi olmaktan çıkmış, ciddi anlamda her türlü ticarete dönüşmüş durumdadır.
Feodal yapı çözülmeden, Kürt insanının sorunu çözülemeyecektir. Mecliste her partide Kürt milletvekilleri varken ve meclis sorun hakkında bir uzlaşı sağlayamazken, bu çözümü ne Abdullah Öcalan, ne de sözde örgütü sağlayabilir.
Olay sadece bir iç mesele değildir.
Halkların kardeşliğine değil, evrensel boyutta halkın birlikte yaşama koşullarının yaratılması gerektiğine inanan birisiyim.
“Halkın, halk tarafından, halk için idaresi”
Mustafa Kemal Atatürk konun altınızı kırmızı kalem ile çizmiş;
“Atatürk’ün halkçılığı, 1935 CHP programında bahsedildiği üzere sınıfların ortak dayanışması üzerine kurulu solidarizmi (kolektivizm) ve toplumsal ayrımcılığın (din, dil, ırk vb.) bitirildiği egaliteryenizm’i (eşitlikçi) savunur.”
İşte bu nedendendir ki sorun belli, çözümde belli. Konu yeni bir kaosa neden olmadan çözülmeli, yeni derebeyleri oluşturulmamalıdır.
Toplum birbirini ötekileştirerek değil, yan yana duruş sergileyerek var olur.
Sorun bilim ve akılla çözülmelidir.
Barış, ama kiminle barış, önce devletin kurumları halkla barışmalıdır. Unutulmamalıdır ki Halk olmadan, devlet olmaz.
Gerekli olan “Umut Hakkı” değil, evrensel değerlerle yaşam hakkıdır. Asgaride buluşmak değil, azamide insan gibi yaşamaktır.
Vesselam…